Thumbnail
  • 11.02.2020

Çocukluğunda köyünün üzerinden geçen uçaklara bakarak havacılık hayalleri kuran ve havacılığa olan tutkusunu 1990 yılında gerçeğe dönüştürerek THY’ye giren uçak teknisyeni Muzaffer Can, mesleğinde devirdiği 30 yıl boyunca büyüklerinden aldığı mesleki tecrübeyi, şimdi de aynı ruh ve aynı heyecanı duyan gençlere aktarıyor.

 

Uçak teknisyenliğine 20’li yaşlarda başlayan Muzaffer Can, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu’nun ilk mezunlarından. Çocukluğunda gökyüzünde gözlemlediği uçakların, planörlerin bıraktığı izlere duyduğu hayranlık sonucunda havacılığın peşinden gitmiş… Muzaffer Can ile uçak teknisyenliği mesleğindeki 30 yılını konuştuk…

 

Muzaffer Can kimdir, bize kısaca tanıtır mısınız kendinizi?

1970 Bilecik Bozüyük doğumluyum. İlk ve orta tahsilimi Bozüyük’te tamamladım. 1987 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu’na girdim. Okulun ikinci yıl girişli öğrencileriyiz. Hazırlık sınıfı okuyan ilk dönemiyiz. Bir yıl hazırlık okuduktan sonra, iki yıl da okul sürdü. 1990 yılında Uçak Gövde Bölümü’nden mezun oldum. Bir süre okulda çalıştım, daha sonra Türk Hava Yolları (THY) imtihanlarına girdim. İmtihanı kazandım, 1990 yılında THY’de işe başladım. Yaklaşık beş yıl Uçak Revizyon Bölümü’nde çalıştım.

 

Havacılığa ilginiz nereden geliyor? Çevrenizde bu alanda çalışan var mıydı?

Bilindiği üzere Eskişehir, havacılıkta öncü bir konuma sahip bir ilimiz. Eskişehir’de Hava İkmal Üssü, İnönü’de Eğitim tesisleri ve Planör Uçuş Eğitim Okulu gibi o bölgede birçok havacılık alanı var. Çocukluğumda gökyüzüne baktığımızda, bir planör, eğitim veya savaş uçağı sıklıkla gördüğümüz şeylerdi. Dolayısıyla havacılığa ilgim de oradan geliyor. Bizim köyümüz İnönü’ye çok yakındır; oradan kalkan eğitim ve savaş uçakları bizim köyün üzerinden geçerlerdi. Hep onlara bakar, ilgi ve merakla uçuşlarını seyrederdim. Bu mesleği seçmemizde bunun etkisi var mı, tabii ki var. Eskişehir’in bu havacılık olanakları dolayısıyla da bu alanda çalışan çok sayıda kişinin Eskişehir ve çevresinden olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla o çevreden olunca ve sürekli uçakları gökyüzünde görünce, bir merak oluştu diyebiliriz.

 

Çok genç yaşta, 20’li yaşlarda çalışma hayatına atıldınız, zor oldu mu?

İş hayatından çok İstanbul’a alışmak zor oldu diyebilirim. Tabi İstanbul bizim için büyük bir yer, bilinmez bir yer. Beraber işe girdiğimiz arkadaşlarla aynı ortamı paylaştık. Aynı evlerde kaldık. Bir anlamda İstanbul’a alışma sürecini hep birlikte, arkadaşlarımızla beraber atlattık diyebiliriz. THY’nin kooperatif evleri vardı Güneşli’de. Orada arkadaşlarımızla birlikte kalıyorduk. Daha sonra herkes evlendi, giden gitti ev de dağıldı.

 

Mesleki olarak yaşadığınız zorluklar oldu mu peki?

Hayır hayır… Aslında daha iyi şöyle anlatayım. Ben meslek lisesi çıkışlıyım. Torna Tesviye Bölümü mezunuyum. O okulumuz da yeni açılan bir okuldu, ilk mezunları bizlerdik. O zaman hem para kazanmak hem de mesleği öğrenmek için yazın çalışırdık. Yazları araba tamircisinde, komşumuz tornacı vardı onun yanında hep çalıştım. Mesleğimizin en önemli özelliği el becerisi ve pratikliktir. Dolayısıyla daha önceden ‘stajımı’ yaptığım için herhangi bir zorluk ile karşılaşmadım. Okulumuzun bize verdiği İngilizce eğitimi, bizim için çok büyük bir artıydı. Doküman okuma ve diğer eğitimlerde de bunun çok faydasını gördük. Okulda İngilizce eğitim almış olmanın çok faydasını gördük.

 

İngilizce’nin dışında yeterli bir eğitim aldığınızı düşünüyor musunuz?

Mutlaka fiziki olanaklar açısından çok gelişmiştir okul. Ama amatör ruh konusunda bir şey diyemem. Bizim dönem ile şimdi mezun olan gençlerin durumunun karşılaştırmasını yaptığımda, biz öğrenmeye çok açtık. Öğrenmek için çok çaba sarf ediyorduk. Öğrenmek, öğrendiğimizi uygulamaya koymak için çok çaba gösteriyorduk. İmkanlar yetersizdi, okul inşaat halindeydi. Yunus Emre Kampüsü’nde eğitim alıyorduk. Bir yıl sonra okula geçtiğimizde dahi inşaat hala devam ediyordu. Hangarın inşaatı devam ediyordu, uçak bir-iki taneydi. Onlar da eğitim uçaklarıydı. Dediğim gibi, amatör ruhumuz, olanakların yetersizliği bize engel olmadı. Öğrenme açlığını gidermek için çok çalışıyorduk ve bu da bize çok şey kattı. Hocalarımızın bir kısmı Hava İkmal’den emekli ustalardı, askerlerdi daha sonra öğretmenliğe geçmiş kişilerdi. Onların bilgi ve tecrübelerini bize aktarmaları, eğitim konusundaki çabaları, fiziki olanakların yetersizliği yanında herhangi bir olumsuzluk oluşturmadı. Tüm bunlar yan yana gelince pişmemiz çabuk oldu.

 

90’larda işe başladığınızdaki THY’nin durumu nasıldı?

İşe girdik, çalışma hayatının zorluklarını, güzelliklerini bilmiyoruz. Girdiğimiz ortamda da ağabeylerimiz bize kardeş gibi davrandılar, usta-çırak ilişkimizi hiçbir zaman bozmadık. Her zaman bize öğretici, baba şefkatiyle yaklaştılar. Yaptığımız hataları, şevkimizi kırmadan nasıl düzelteceğimizi gösterdiler. Eksiklerimizi bize tekrar tekrar gösterdiler ve bizden bilgiyi asla esirgemediler. Biz de onlara saygıda kusur etmeyerek, bir ustaya nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davrandık. Anadolu kültüründe nasılsa, bizde de o şekildeydi. Bilgiye açtık, her şeye çok meraklıydık, dolayısıyla o amatör ruh da işin üstüne binince; ustalarımızın ilgi ve yaklaşımıyla birlikte çok iyi bir başlangıç yaptık. Çok kısa sürede adapte olduk diyebilirim. Uçak Revizyon Atölyesi’nde çok güzel günlerimiz geçti… Asıl mesleği de orada öğrendim diyebilirim…

 

Uçak Revizyon Atölyesi’nin sizin için anlamı büyük sanırım… 

Çalıştığım diğer bölümlere göre, hat bakım revizyon atölyesinde uçaklar daha uzun süre kalıyor. Revizyon atölyesinde ise bakımlar, bir hafta, iki hafta, hatta 1-2 ay sürebiliyor. Uçak, bakımda olduğu için, çok daha rahat bir çalışma ortamı bulabiliyorduk revizyon atölyesinde. Hangarın içindesiniz, zaman daha bol, uçak sayısı az olduğu için nispeten daha rahattı. İşi öğrenme açısından o dönemin şanslılarıydık diyebilirim.  

 

1990’lardan 2020’ye…. 30 yıl geçmiş… Bu sürede nasıl bir değişim seyrine şahitlik yaptınız?

Dünya değişti! İnsanlar değişti! Şirketler çok büyüdü… Uçak sayısı çok arttı, havalimanları arttı, İstanbul Havalimanı’na taşındık. Bu 30 yıl içinde çok olumlu gelişmelerden söz edilebilir. Okullar arttı, istihdam arttı. Gelen öğrencilerin kalitesi değişiklik arz etse de onlar sektörün içine girdiler, yıllardır çalışıyorlar… Bütün bu gelişmelerin yanı sıra “Keşke eskisi gibi olsaydı” dediğim zamanlar da oluyor. Eski birlik beraberlik, eski samimiyet biraz azaldı. Bizim işe girerken gözümüzdeki ışığın aynısını bazı gençlerde görüyorum, bu tabi ki sevindirici. Azalsa da hala o ruhu görüyor olmak güzel… Ama bu gençlerin sayısı çok fazla değil. Şunu akıldan çıkarmamak lazım, her şey kitaplarda yazmıyor. Bazı şeyler ancak yaşanılarak, dokunarak, paylaşarak öğrenilir. Evet kitap bizim olmazsa olmazımız, ama her şeyin kitaplarda yazılmadığını da bilmemiz lazım. Bir işin nasıl yapıldığını bilebiliriz, fakat yanımızdaki büyüklerimizden öğreneceklerimiz, bazen bildiğimizin çok ötesinde şeyler olabilir.

 

Uzun süren bu çalışma hayatında birçok meslek içi eğitimler de aldınız... Bu eğitimlerden de bahseder misiniz?

Şu anda, Hat Bakım Müdürlüğü’nde yönetici pozisyonundayım. Fakat ben bir teknisyenim. Teknisyen olmamız için önce lisans almamız gerekiyor. O zamanın kuralları gereği, lisanslı okuldan mezun olduk. Okulda uçak ve helikopterlerin kurslarını da görmüştük. Tabi bizim okulda gördüğümüz uçaklar ile buradakiler aynı değildi. Dolayısıyla tip kursları gördük.

 

İlk gördüğünüz tip kursu hangisiydi?

İlk gördüğüm tip kursu, A310 tip kursuydu. RJ tip kursunu gördüm. A310-RJ100-A340-B737-A320-A330-B777. Bunlar hep gördüğüm mesleki tip kursları. Onun dışında da yöneticilik kursları ve seminerlerine katıldık. Tabii bizim işte eğitim sürekli olan bir şeydir, emekli olana kadar eğitim devam eder…

 

Askerliği hangi ara yaptınız?

Beş yıl revizyon atölyesinde çalıştıktan sonra, askere gittim. Kayseri Hava İkmal’de yaptım. Dönünce de Hat Bakım Ünitesi’ne geçtim. Askerde de havacıydım, mesleğimi yapmaya devam ettim.  Askerdeki tecrübenin de benim için çok faydalı olduğunu belirtmek isterim.

 

30 yıldır çalışıyorsunuz… Yorulmadınız mı?

Yok! Bu meslekte sıkıntı çok, problem çok, stres çok ama birkaç gün uzak kaldığınızda, izne çıktığınızda, bir şekilde işe gitmediğiniz zaman, bu mesleğin hayatınızın ayrılmaz bir parçası olduğunu hissediyorsunuz. Havacılık insanın kanına bulaştı mı, ruhuna işledi mi bir ömür sürüyor. Hala çalışan ağabeylerimizden de bunu görebiliyoruz.

 

Emekli olmayı düşünmüyorsunuz o zaman?

Kısmet diyelim… Önce sağlık, sonra da şirketimizin bizim için ne düşündüğü önemli. Onlar neyi takdir ederler bilemiyorum. Evrensel bir meslek olduğu için dünyanın heryerinde çalışan arkadaşlarımız var. Dolayısıyla gelecek neyi getirir şimdiden kestirmek mümkün değil. Biz THY’yi seviyoruz, şirketimize faydalı olmak için var gücümüzle çalışmaya devam ediyoruz.

 

Kursların dışında yurtdışı deneyiminiz oldu mu? Dünya değince aklıma geldi…

Kursların dışında yurtdışında tayin noktasında bulunmadım. İlk yurtdışı tecrübem şöyle olmuştu: A310 kursu gördük. O zaman yaşım 22, meraklıyız da kursta birinci olmuştum. Şirketimiz RJ uçakları alacaktı, kursta birinci olduğum için bu uçakların kursu için yurtdışına gönderdiler.  İngiltere’ye gittik, iki ayı aşkın süre orada kaldık. İyi bir eğitim gördük. Yurtdışı eğitim tecrübesi her zaman artı performans katar diye düşünüyorum. Tabi arıza ve eğitimler için çok defalar yurtdışına gittik şirketimiz sayesinde… Tabi ilk tecrübenin yeri başka!

 

30 yılın tecrübesi ile neleri söylemek istersiniz gençlere, en önemli tavsiyeniz ne olur?

Öncelikle yaptıkları işi sevmeleri gerekiyor. Sevilmeyen bir işte başarılı olunmaz. Bizim işimiz çok iyi bir iş, fakat dış hava koşullarına maruz kalmak, vardiyalı çalışmak bir çoğumuzu zorlayabiliyor. İşlerini sevdikten sonra, bizde olmazsa olmaz yabancı dil! İngilizce! Üzülerek söylüyorum, bu çağda sivil havacılık okulundan mezun olup gelen arkadaşlarımızın yabancı dil kapasitelerinin yetersiz olduğunu görüyorum.  Kendini iyi yetiştirmiş arkadaşlar da var, ama genelinde yabancı dil problemi var. 1990’da mezun olduğumuzda, okulumuzu kuranların ileri görüşlülüğü İngilizce hazırlık sınıfı koymaları olmuştur. 30 yıl geçmiş, hala yabancı dil konusunda yaşanan sıkıntıyı aşamamışız. Burada kilit nokta, öğrencinin kendisi. Öğrenmek isteyen, bu dili öğrenir diye düşünüyorum.  Eğitim sistemimizdeki genel problemlerden kaynaklı olsa gerek, bazı problemleri aşamıyoruz. İngilizceyi iyi öğrenmediğimiz için de meslekte takılmalar yaşıyoruz. Yabancı dil sıkıntısı yaşayan arkadaşlar işe yenik başlıyorlar. Yabancı dillerini iyi öğrenmeleri lazım, tabi ki yabancı dil her şey değil, bir diğeri de usta-çırak ilişkisine önem vermeleri. Büyüklerinden mesleğin inceliklerini öğrenmeye çalışsınlar, onlara saygıda kusur etmesinler, ağabeyleri de geçtikleri yoldan geçtiği için hiçbir zaman onlara öğretmekten cimri davranmazlar. Biz de davranmadık, sahada çalışan arkadaşlarımız da davranmıyorlar… Bir diğer nokta, ‘Çalışan kazanıyor!’. Bakıyorsunuz bazı arkadaşlarımız, uzun yıllar geçmiş hala lisanslarını alamamışlar. Kimisi de bir kaç yıl’da tüm süreçleri tamamlıyor. Bunun tek bir açıklaması var… Çalışan kazanıyor.

 

Mesleğin geleceği konusunda neler öngörüyorsunuz?

Mesleğimiz dünyada, en güzel mesleklerden biri, dünya çapında bir meslek. Önemi de her geçen gün artıyor. Havacılığın yapı taşlarından biri uçak teknisyenliğidir. Yetkili uçak teknisyenliği ihtiyacı her geçen gün artıyor. Popülaritesi artan bir meslek, maddi imkânları iyi bir meslek, sosyal ortamda itibarlı bir meslek.

 

Yani “Bir daha dünyaya gelsem yine bu işi yaparım” diyorsunuz...

Tabii ki yaparım. Bütün arkadaşlarıma da tavsiye ederim. Ama kolay bir meslek de değil. Stresi fazla bir iş. Kendinizden, beraber çalıştığınız personelden, operasyondan sorumlusunuz. Ama bütün zorluklarına rağmen, güzelliği zorluklarını örtüyor.

 

Gerçi hala çalışmayı düşünüyorsunuz, ama emeklilik hayalleriniz var mı? Neler düşünüyorsunuz?

Emeklilik herkesin hayali… Emekliliği de hayatın güzel bir evresi olarak görmek gerekiyor.

 

Tabi ki her başlangıcın bir sonu olacak.

Er ya da geç emekli olacağız. Kısmet meselesi… Herkes köyüne dönmek ister ya, ben de köyüme dönmek istiyorum. Tabi şartlar, çocuklar neyi getirir bilemiyorum. Benim oğlum da uçak teknisyeni. Kızlarım da okuyorlar. Üç çocuğum var. Çocukların ne yapacakları önemli tabii… Havacılık sadece İstanbul’da yapılan bir iş değil, dünyanın her yerinde yapılabiliyor. Ama büyük şehirden kurtulmak istiyorum…

Unutmadan sormak istiyorum, yönetici konumda olmanız itibariyle hangisi daha zor?

Yöneticilik! Bir arkadaşın bir uçakta çalışırken aldığı riskle, sorumlulukla tüm operasyonun sorumluluğu bir olmuyor. Sahada çalışan arkadaşlarımızın her zaman yanındayız, problemlerinde bir telefon kadar yakınız onlara.  Yöneticilik konumunda bulunmak, operasyonu yönetmek kolay değil…

 

Son olarak eklemek istediğiniz?

Son olarak bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bu mesleğe giren arkadaşlar işlerini sevsinler, İngilizce’yi iyi öğrensinler, usta- çırak ilişkisini kaybetmesinler

Önerdiklerimiz

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği