YENİLMEZLER
MİLLİ MÜCADELENİN KAHRAMANLARI
Neden kahramanlık duygularımızı kabartacak, damarlarımızdaki kan akışını hızlandıracak, tüylerimizi diken diken edecek hikayeleri hep kurgusal filmlerde, dizilerde ya da kitaplarda ararız ki? Bütün süper kahramanlar Hollywood’un yazarlarından mı çıkıyor? Yoksa biz tarihimizde yaşamış süper kahramanlarımızı mı tanımıyoruz? Gelin bu yazımızla birlikte tanıyalım!... Ne bekliyoruz!...
Şahin Bey
Mesela tam donanımlı Fransız birliklerini hezimete uğratan, hezimetin ardından tekrar saldıran 8 bin 200 kişilik Fransız kuvvetlerine karşı 4 gün boyunca direnen, tek başına kalıncaya kadar savaşan ve sonunda şehit olan Şahin Bey’i ne kadar tanıyoruz?
Şahin Bey’in asıl adı Mehmed Sait’ti. Henüz 22 yaşındayken 1899 yılında Yemen’e er olarak giderken cepheyle tanışan Şahin Bey, Yemen Cephesi’nde gösterdiği başarılarla kısa sürede başçavuş oldu. Tehlikeli vazifelere gönüllü katılan, vatanseverliği ve gayretleriyle dikkat çeken Şahin Bey, rütbesini teğmenliğe yükseltti. Ardından Harbiye Nezareti tarafından Urfa’nın Birecik kazası Askerlik Şubesi Başkanlığına tayin edildi. Ama işgal altındaki Antep’in vaziyetini gören Şahin Bey, Antep’e dönmeye karar verdi. Bu kapsamda Kilis-Antep yolunu kontrol altına alma vazifesi üzerine çalışmalara başladı. Şahin Bey, “Müsterih olunuz. Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez” sözleriyle adını tarihe yazdırdı. Düşmana karşı büyük direniş gösteren Şahin Bey ve fedaileri, 3 Şubat ve 18 Şubat 1920’de tam donanımlı Fransız birliklerini büyük hezimete uğrattı.
Şahin Bey, zaferin ardından düşman kumandanına gönderdiği mektupta şöyle demişti: “Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şüheda kanı karışıktır. Din için, namus için, hürriyet için ölüme atılmak bize, ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza.”
Andorya kumandasındaki 8 bin piyade ve 200 süvariden oluşan Fransız kuvvetleri, Antep’e ulaşmak için 25 Mart 1920’de yeniden saldırıya geçti. Fransızlar’a karşı 4 gün boyunca direnen Şahin Bey, tek başına kalıncaya kadar mücadele etti. Son nefesini verene kadar düşman ateşine karşılık veren Şahin Bey, 28 Mart 1920’de Elmalı Köprüsü’nde şehit edildi.
SÜTÇÜ İMAM
Peki ya Sütçü İmam? İşgal altındaki topraklarda karşısındaki kalabalık düşman askerlerine karşı tek başına kurşun sıkma cesaretini gösteren bu kahramanı duymuş muydunuz?
Sütçü İmam’ın asıl adı Ali idi. 1871 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. Geçimini Uzunoluk semtinde süt satarak ve imamlık yaparak sağlıyordu. Bu yüzden Sütçü İmam adını almıştı.
31 Ekim 1919 günü Uzunoluk hamamından çıkan 3 kadın ve bohçalarını taşıyan bir erkek çocuğu gören Fransız-Ermeni devriyesinden bir asker, “Burası artık Türk memleketi değildir. Fransız müstemlekesinde peçe ile gezilmez!” diye bağırarak kadınların peçesini açmak istedi. Bu alçakça saldırıya maruz kalan kadınlar, çaresizce bağırarak etraftan yardım istediler. Olayı gören Sütçü İmam, hiç tereddüt etmeden silahını çıkararak Ermeni ve Fransız askerlerine karşı ateş açtı. Bir Fransız-Ermeni Lejyoner askerini öldürdü, bir diğerini de yaraladı. Bu olaydan sonra düşman askerleri Sütçü İmam’ın peşine düştüler. Her yerde onu aramaya başladılar. Ama Sütçü İmam’ı hiçbir zaman yakalayamadılar.
31 Ekim 1919 tarihinde düşmana ilk kurşunu sıkarak Kahramanmaraş’taki kurtuluş hareketini başlatan Sütçü İmam, direnişin simgesi oldu. İşgalcilerin bölgeden kovulmasının ardından savaştaki fedakarlıklarına mükafat olarak belediyeye odacı olarak alındı. Ayrıca bu vazifesi dışında kaledeki topun idaresi de kendisine verildi.
Bir top atımı sırasında barutun, ısınan namludan erken ateş alması sonucu ağır yaralanan Sütçü İmam, tedavi altına alındı. Ama aldığı yaralara dayanamadı ve iki gün sonra 25 Kasım 1922 tarihinde vefat etti.
ŞERİFE BACI
Ahhh, Şerfie Bacım ah… Senin ne işin var kucağında bebekle cephe yolunda? Nasıl bir vatan sevgisi bürüdü ki içini, gözün kar-kış görmedi!
Yıl 1921, yaşlılar ve kadınlar, İnebolu’dan aldıkları cephaneyi cepheye ulaştırmak için kağnılarla yola çıktılar. Gıcırtılı kağnı sesleri arasında çocuğu, kadını, yaşlısı, buz kesen havada Küre Dağları’nı aşmak için var güçleriyle yollarına devam ettiler.
Kağnılardan birinin başında 20’li yaşlarda genç bir anne vardı; Şerife Bacı. Vatan toprakları için daha dokuz aylık yavrusuyla yollara düşen Şerife Bacı, çocuğu üşümesin diye kağnının içerisine; silahlar arasına otlardan bir döşek yapmıştı. Soğuktan korunmak için tek sahip olduğu şeyi, kazağını da, ıslanmasınlar diye silahların ve çocuğunun üstüne örtmüştü.
Ama kışın amansız soğuğu bu kutlu yolda Şerife Bacı’ya hiç yardımcı olmuyordu. Kışın çetin şartları yüzünden yürüyemeyen öküzler de Şerife Bacı’yı perişan etmişti. Şerife Bacı farkında değildi ama elleri ayakları artık tutmaz olmuştu. Yürüyemiyor, hareket edemiyordu.
Bu şartlar altında daha fazla dayanamayan Şerife Bacı, Kastamonu Kışlası yakınlarında silahların üzerine yatmış şekilde donarak hayatını kaybetti. Soğuğa karşı tek korunağı olan kazağını üstüne örttüğü kızı Elif ise annesinin bu fedakarlığı sayesinde hayata tutunmuştu.
Şerife Bacı, cesareti ve fedakarlığı ile bütün Türk kadınlarına örnek bir kahraman oldu.
KARA FATMA
Asıl adı Fatma Seher Erden olan Kara Fatma, Türk kadınının gücünü ve cesaretini gözler önüne seren en büyük örneklerden birisiydi. Cesareti ve ferasetiyle savaşta erkeklerden geri kalmayan Kara Fatma, yeri geldiğinde onlara örnek oluyor, önderlik ediyordu.
Kara Fatma, I Dünya Savaşı’nda, kendi akrabaları arasından topladığı 10 kadınla, Edirne’de düşmanla olan mücadelesine başladı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra ülkede işgallerin başlaması üzerine önceleri yakın aile çevresi, akrabaları ve köylüleri ile küçük savunma çeteleri kurdu; zamanla emrinde 700 erkek, 43 kadından oluşan bir birlik oluşturdu. Bu birlik ile Rum ve Ermeni çeteleriyle ve eşkıyalarla savaşıyor, düşmana aman vermiyordu. Kara Fatma, işgalcilerin korkulu rüyası olmuştu.
Savaşın ilerleyen yıllarında kendi birliğiyle birlikte düzenli orduya katıldı. İstiklal Savaşı’nda üç sene hizmet etti ve 300 kişilik bir müfrezeyi yönetti. I. ve II. İnönü Muharebesi, Sakarya Meydan Muharebesi ile Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde çarpıştı. İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunda büyük rol oynadı. Bu başarılarından sonra İstiklâl Madalyası almaya layık görüldü.
Kara Fatma, savaş sona erdikten sonra İstanbul’a yerleşti. Üstün başarılarından ötürü devlet kendisine bir maaş bağladı. Ama bu kahraman Türk kadını devletin kendisine bağladığı maaşın tek bir kuruşuna bile dokunmadan maaşını Kızılay’a bağışladı. Fatma Seher, 2 Temmuz 1955’te İstanbul Darülaceze’de hayatını kaybetti.
Türk kadınının yeri geldiğinde er, yeri geldiğinde önder olduğunu herkese gösterdi.
Nezahat Onbaşı
Kız çocuğu deyip geçmeyin, Kurt balası kurt olur derler.
Çanakkale Cephesi 70. Alay Komutanı Hâfız Hâlid Bey’in eşi Hadiye Hanım, verem hastalığına yenik düşmüş, yaşamını yitirmişti. Geride 8 yaşındaki kızı Nezahat yalnız kalmıştı. Hafız Halid Bey, bırakacak kimsesi olmadığı için Nezahat’i de yanında cepheye götürdü. Çanakkale’de savaş ortamıyla tanışan Nezahat, 70’nci Alay’ın İzmit’e nakledilmesinden sonra talimlere katılarak at binmeyi ve silah kullanmayı öğrendi. Babasının yanında cephede yer aldı, çarpışmalara girdi.
Türk ordusu Gediz Cephesi’nde Yunanlar’a karşı ilk yenilgisini almıştı. Bu yenilgi karşısında ne yapacağını bilemeyen askerler kaçışmaya başladı. Küçük Nezahat’in askerlerin karşısına dikilip söylediği sözler manidardı; “Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?”. Askerlerin önüne dikilip söylediği bu sözler, onun bir savaş kahramanı olarak tarihe geçmesini sağladı. Bu olaydan sonra kendisine onbaşı rütbesi verildi.
Nezahat Onbaşı, gösterdiği üstün cesaret ile Kuvayı Milliye ruhunu yeniden canlandırdı. Ve hâlâ onun hikayesini dinleyen Türk kadınlarına bu cesareti aşılamaya devam ediyor.