SunExpress Hat Bakım Müdürü Çağdaş Karaöz ile uçak bakım teknisyenliğinin sadece teknik bilgiyle sınırlı olmayan, yüksek sorumluluk, güçlü ekip ruhu ve sürekli kişisel gelişim gerektiren yönlerini sizin için konuştuk. Karaöz, genç teknisyen adaylarına değerli tavsiyeler verirken, dijitalleşmenin bakım süreçlerine etkisinden emniyet kültürüne, zaman yönetiminden kriz anlarındaki stratejilere kadar sektöre dair birçok önemli başlığa ışık tuttu.
Çağdaş Bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? SunExpress’teki kariyer yolculuğunuz ve bugün Hat Bakım Müdürü olarak üstlendiğiniz sorumluluklar hakkında bilgi verir misiniz?
İsmim Çağdaş Karaöz, 1977 İzmir doğumluyum. 1995 yılında Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu “Uçak Gövde” bölümünü kazandım. 2002 yılında başlayan havacılık sektörü maceram, 2007 yılında SunExpress Hava Yolları’na da uçak teknisyeni olarak geçmemle devam etti. 2011 yılında SunExpress Antalya Hat Bakım Müdürlüğü ile gelişen bu yolculukta, 2014 yılından itibaren de İzmir İstasyon Müdürü olarak görevime devam etmekteyim.
Bir Hat Bakım Müdürü olarak benim üstlendiğim sorumluluk; regülasyonlara göre — yani bizim için SHT-145 ve Part 145’e göre — sorumlusu olduğum istasyondaki bakımların regülasyonlara uygun şekilde yapıldığını kontrol etmek; fiziki şartların ve çalışma ortamının ekip arkadaşlarımıza ve regülasyonlara uyumluluğunu sağlamak ve böyle bir ortam yaratmaktır.
İzmir hattında bu yıl rekor düzeyde bir uçuş trafiği yaşandı. Bu yoğunluğa rağmen emniyetin kesintisiz sürdürülmesinde bakım ekiplerinin rolü nedir? Sizce bu başarının arkasındaki en kritik faktörler hangileridir?
Öncelikle havacılıktaki en büyük kural şu: “BU BİR TAKIM OYUNU.” Bu rekorun kırılmasında gerek uçuş işletme departmanı (kokpit ekibi ve kabin ekibi), gerek yer işletme departmanı ve gerek biz teknik ekibin rolü oldukça önemli. İzmir hattında bu başarıyı beraber sağladık. Soru bakım ekipleri üzerine olduğu için şöyle cevaplayayım: Biz özverili, disiplinli ve ekip ruhunu en üst seviyede tutan bir departmanız. Burada beraber çalıştığımız arkadaşlarımızla güçlü bir iletişim kurmamız; güçlü iletişimde sadece sözel değil, hem görsel hem de işitsel yönüne önem veriyor olmamız, güçlü bir planlama yapımızın olması, rutin işlerimizde veya non rutin işlerimizde içselleştirdiğimiz emniyet faktörünü en üstte tutma zihniyeti ile başarılı bir çalışma gerçekleştirdik. Hem geçmişte hem de günümüzde bu standardımızı koruduk ve korumaya devam ederken daha da yükseltmeye gayret edeceğiz. Bu yoğun uçuş trafiği içerisinde şu ana kadar bir sorun yaşamamamızın en temel nedeni, gerek ben gerek beraber çalıştığım takım arkadaşlarımın gösterdiği özeni söyleyebilirim.
Bir bakım müdürü olarak gözünüzde uçak bakım teknisyenlerinin havacılıktaki rolü nedir? Sizce onları bu kadar vazgeçilmez kılan en temel unsur nedir?
Her şeyden önce ben de bir uçak bakım teknisyeniyim. Öncelikle benim, ekip arkadaşlarımın, sizlerin öncelik verdiği konunun ilk olarak “kişisel gelişim” olduğuna çok önem veriyorum. Bu kişisel gelişimden kastım sadece teknik bilgi birikimi olarak bir gelişim değil, bunun yanı sıra günümüz havacılık sektörünün getirdiği yabancı dil gelişimi ve aynı zamanda prezantasyon (sunum becerisi) gelişimi. Bu ikisinin bir bütün olarak mesleğimizi daha ileri taşıdığını ve yükselttiğini düşünüyorum.
Arkadaşlarımıza sık sık verdiğim bir örnek var, sizlerle de paylaşmak istiyorum: Bizim operasyonlarımız, film setine oldukça benziyor. Nasıl ki bir filmde aktör ve aktrist olduğu gibi prodüksiyon ekibi, reji ekibi, kamera ekibi, ses ekibi, ışık ekibi varsa, aslında bizlerde de öyle. Evet, biz teknik departman olarak aktör veya aktrist değiliz; ancak o filmin değerli ve nitelikli olmasını sağlayan perde arkasındaki en önemli halkalardan biriyiz. Dolayısıyla buradaki sorumluluklarımız hata kabul etmez. O uçağın bir noktadan bir noktaya tüm uçuş ekibinin ve yolcularının sağlıklı ve sıhhatli bir şekilde ulaşmasını sağlayan temel yapı teknisyen arkadaşlarım.
Yoğun uçuş trafiği altında dahi emniyet standartlarının tavizsiz korunması için nasıl bir strateji izliyorsunuz? Teknisyenlerin bu süreçteki katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Havacılıkta şirket fark etmeksizin altın değerinde bir kural vardır: “SAFETY FIRST.” Bu, tüm şirketlerin ulaşması zorunlu olan hedefidir. Biz de SunExpress olarak koyduğumuz bu çıtayı sağlamak adına öncelikle planlamanın düzgün yapılması ve ekip koordinasyonunun doğru sağlanması, uygun işe uygun eğitimleri görmüş personel ile o işin tamamlanması söz konusudur. Bu emniyet kültürünü üst seviyede tutabilmek için yeni başlayan arkadaşlarımız başta olmak üzere ekip içi eğitimlere önem vermekteyiz. Gerek sınıf ortamında gerek toplantı salonlarımızda daima şunu hatırlatmaktayız: Öncelikle kendi emniyetiniz, çalışma arkadaşlarınızın emniyeti ve bunların devamında çalıştığınız uçağın emniyeti olarak hep yönlendirmekteyiz. Bu farkındalık seviyesi tüm çalışma arkadaşlarımızda her seferinde tekrar ve tekrar canlansın istiyoruz. Çünkü sizin sağlıklı ve emniyetli olmadığınız hiçbir ortamda hiçbir iş sağlıklı ve emniyetli olmayacaktır. Biz emniyet kültürünü tabandan tavana yayma üzerine bir felsefe yaşatmaya çalışıyoruz.
Teknisyenlerin günlük operasyonlarda karşılaştığı sorumluluklar ve baskılar konusunda toplumda yeterli farkındalık olduğunu düşünüyor musunuz? Bu farkındalığın artırılması için neler yapılabilir?
Zaman baskısı bizim mesleğimizin olmazsa olmazı. Hava yolu şirketleri, mümkün olan en uzun sürede uçağın havada kalmasını ister. 24 saat içerisinde uçak ne kadar havada kalıyorsa o kadar yolcu taşıyacak ve bunun karşılığında bir kârlılık oluşacaktır. Bunun dışında, uçağın bir noktadan bir noktaya gitmesi için hazırlanması gereken sürenin az olması, bir şirketin o kadar çok kâr etmesi demektir. SunExpress olarak bizim ortalama 40–60 dk arası Ground Time’ımız var. Bu, teknisyen arkadaşlarımızın bir sorunu fark edip sorunu çözeceği süre olarak da ifade edilebilir. Ancak bu durum, ekip arkadaşlarımız üzerinde emniyetten ödün verdirecek bir baskıya dönüşmez. “Bir uçak güvenli uçmayacaksa uçmaz.” anlayışı hâkimdir. Bizim için öncelik “Safety First” kuralıdır.
Toplumun bu konuda bilinçlenmesine gelecek olursak; sektördeki herkes tekniğin önemini bilir, ancak yolcu olarak bu sürecin bilinmemesi pek tabii doğaldır. “Uçak kalkışı neden gecikti?” gibi soruların arkasında, yolcunun emniyetli şekilde ulaşması için gerekli kontrollerin detaylı yapılıyor olması yatar. Dolayısıyla bu bizim işimizin baskısıdır ancak mutlaka uçağı yetiştirelim diye önceliğimiz değildir. Önceliğimiz her zaman “Uçuş Emniyeti”dir.
Uçak bakımında zaman yönetimi kritik bir unsur. Ancak emniyet, asla taviz verilmeyecek bir değer. Siz bu iki kavramı nasıl dengeliyorsunuz?
Benim ekip arkadaşlarıma sık sık söz ettiğim bir ayrım var: “Aceleci olmakla hızlı olmak arasındaki fark.” Bir teknisyen hızlı olabilir fakat aceleci olmamalıdır. Çünkü acelecilik, yapması gereken asıl işleri yeri geldiğinde görmemeyi de beraberinde getirir. Ancak hızlı olmak; işin içerisine pratiklik, çözümü çabuk arama ve çözüme çabuk ulaşmak için kaynakları değerlendirmek ile alakalı bir konudur. Dolayısıyla bizler, emniyeti en üst hedef olarak belirleriz, ona ulaşmak için hızlı davranırız ancak aceleci olmayız. Bizim işimizde hiçbir zaman aceleye yer yoktur; sadece uçak başında değil, uçağa giderken kullandığımız araçta da, ofiste devam eden dokümantasyon işlerinde de.
Beklenmedik teknik arızalar ya da operasyonel aksamalar yaşandığında nasıl bir kriz yönetimi süreci izleniyor?
yaşandığında nasıl bir kriz yönetimi süreci izleniyor? Biz, mesleğimizde şöyle bir değerlendirme yapabiliriz: Tecrübeli teknisyenlerimiz, orta tecrübeli teknisyenlerimiz ve okuldan yeni mezun olmuş, lisans almayı hedefleyen teknisyen arkadaşlarımız. Tecrübeli arkadaşlarımızda oturan bilinç şudur: “Ben bir uçakta arızaya gideceğimde teknik bilgi birikimimle ve teknik dokümanlar ile bu arızayı nasıl çözebilirim?”
Tecrübeli arkadaşlarımız ile yol alan yeni mezun arkadaşlarımıza da şu bilinci aşılamaya çalışıyoruz: “Tecrübeli teknisyenler ile birlikte havacılık kültürü bilginizi, dokümantasyonlar ile de teknik bilgilerinizi ilerletin.” Genç arkadaşlarımızdan beklentimiz tabii ki arızayı hemen çözmeleri değil, ancak uçak başına gittiklerinde karşılaştıkları arıza karşısında doğru teknik dokümanları doğru zamanda bulmaları ve yorumlamaları. Doğru kaynağı doğru zamanda kullanmak, bütün teknisyen arkadaşlarımızın önceliği. Dolayısıyla yeni gelen arkadaşlarımıza da bu yönde aşılamaya devam ediyoruz.
SunExpress bakım departmanını, kültür ve yaklaşım açısından diğer organizasyonlardan ayıran en önemli özellik sizce nedir?
Yaklaşık 2 yıl kadar önce şirket yönetimimiz, “2035 -> 166 Uçak” projesini hem bizlere hem de sosyal medya ile havacılık sektörüne duyurdu. Bu, direkt şirketin büyüme hedefi anlamına geliyor. Ancak büyümek demek, alt yapının gelişmesi ile başlar. Teknik ekip olarak SunExpress’in emniyet felsefesine uygun bir alt yapıdan yetiştirmeye, total kalitede aradığı kriterleri genç arkadaşlarımıza işlemeye; okul mezuniyetinden sonra hatta geçen yıl başladığımız Thrust Talent Programı ile okuldayken işe alarak işlemeye başladık.
Dolayısıyla sektörde altyapısını en sağlıklı ve dinamik yürütmeye çalışan şirket olmanın verdiği güvenle, diğer şirketlerden daha farklı bir unsur yarattığımızı düşünüyorum.
Oluşturduğumuz Thrust Talent Programı ile dinamik bir konsept yaratarak; Eskişehir Teknik Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi ve Kapadokya Üniversitesi öğrencisi arkadaşlarımızı daha öğrenciyken işe almaya başladık ve havacılık kültürünü aşılıyoruz. 4. sınıfın son dönemi stajını da SunExpress’te yapan ve bu süreçte eğitimlerini de SunExpress çatısı altında alan bu arkadaşlarımız, SunExpress emniyet kültürünü, SunExpress’in havacılığa bakış açısını öğrenciyken kapmaya başlıyorlar. Bu durumdan oldukça mutluyuz. Çünkü bu şirkette staj yapan hiçbir genç arkadaşım, buradan iş ve havacılık kültürü öğrenmeden dönmez.
Genç teknisyen adaylarına baktığınızda, bu meslekte başarılı olabilmeleri için hangi kişisel ve mesleki özellikleri geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorsunuz?
Mesleğe yeni başlamış genç arkadaşlarımla görüşmelerimde de, sizinle olduğu gibi etkinliklerde sohbet etme fırsatı bulduğumda da hep söylediğim bir şey var: “Bu mesleğin geleceği sizlersiniz.” Aynı ülkenin geleceği sizler olduğu gibi, havacılık sektöründe de bizlerin bayrak taşıyıcı olduğu bu süreçte bu bayraklar sizlere devredilecek. Sizler de uçak teknisyeni, ekip şefi, eğitmen, müdür olacaksınız. Bunlar için yatırımı hem öğrenciyken, hem okul bittikten sonra hem de iş hayatındayken yapmanız çok kritik bir unsur.
Peki bu yatırım ne?
İlk olarak çalıştığınız şirketin filosundaki uçakların teknik temel bilgilerini öğreniyor olmanız. Buradan kastım; temel bir sistem öğrenerek başlamak, bir sistemin fizyolojisini öğrenmeden üzerine inşa edemezsiniz.
Birçok arkadaşıma sık sık derim: Günün en az 45 dakikasını temel sistem öğrenmek için okumaya ayırmak — bunu bir kitap okur gibi değil, kaynaktan bilgi alma odaklı şekilde okumak — rutininiz olduğu takdirde sizde sağlam bir temel ve sistem bilgisi oturtacaktır.
Ben 15 yıldır müdür olarak görev yapıyorum, ancak hâlâ uçak hakkındaki bilgi birikimimi, mesleğe başlarken 3 yıl boyunca sürdürdüğüm rutin sistem çalışmama borçluyum.
Peki bunlar yeterli mi? Kesinlikle değil.
Bu temellerin üzerine yabancı dil geliştirmemiz son derece önemli. Bizim işimiz tamamen İngilizce konseptinde. Okuduğunu anlayabilme, anladığını yorumlayabilme kapasitemizi geniş tutmalıyız. Hem bizde hem de birçok özel şirkette uçuş ekiplerinde yabancı pilotlar da görev yapmakta. Yeri geldiğinde onlardan yabancı dille doğru bilgiyi almak ve yorumlamak ve yine onlara doğru bilgi ile dönüş sağlamak son derece önemli. Belli bir seviyede İngilizce konuşabiliyor olmak çok önemli. Şimdiki literatürde bu B1, B2 hatta C1 seviyesi İngilizce demek.
Son olarak en önemli basamaklardan biri: Kişisel gelişim. Kişisel gelişimden kastım ne? Kendini ifade edebilme yeteneği, karşısındakini anlayabilme yeteneği. IQ yüksek olabilir, ancak EQ ile de mutlaka bunu desteklemeliler.
Bizim genç arkadaşlarımızdan beklentimiz sadece teknik bir yeterlilik değil; sosyal bir hayatta olmaları, kendilerini değiştirmeye ve geliştirmeye açmaları. Bizler de bu konuda onlara faydalı olacak sorumluluklar vererek onlara destek olmaya özen gösteriyoruz. Yeni açılan Base’imiz Muğla Dalaman’a, Ankara’ya görevlere göndererek, onların farklı ekiplerle de, farklı şehirlerde de sosyalleşmelerini sağlamaya çalışıyoruz.
Bakım ekipleri arasında güçlü bir ekip ruhu oluşturmak önemli bir gereklilik. Sizce bu ruh nasıl inşa ediliyor ve güçlü bir ekip kültürünün sahadaki yansımaları nasıl hissediliyor?
Öncelikle ekip kelimesi gerçekten çok önemli. Takım olma duygusu, bizim insan olarak en değer verdiğimiz bir duyguyla oluşuyor: “GÜVEN.”
Ekip olabilmek için ekip bireylerinin birbirlerine güvenebiliyor olması lazım. Buna ek olarak etkili bir iletişim de olmazsa olmaz. Daha tecrübeli jenerasyon ile yeni tecrübelenen jenerasyonun iletişimini ortak paydada buluşturmak, birbirlerini anlama noktalarını belirlemek, onları mümkün olduğunca bu konularda bir araya getirerek sosyal mecralar oluşturmak; interaktif bir eğitim ortamında sadece tecrübeli arkadaşların konuşmalarını dinlemek yerine, tecrübesiz arkadaşlarımızın da fikirlerine değer vermek, iletişimi artırır, kişiler arası güven duygusunu artırır. Böylelikle ortaya takım olma ruhu çıkar.
“Sahada Emniyet, Ofiste Güven.”
Uçak bakım mesleğinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Dijitalleşme, yapay zekâ ve otomasyon gibi teknolojik gelişmelerin teknisyenliği insan boyutunu nasıl etkileyeceğini öngörüyorsunuz?
Hem bizim sektörümüzde hem de yaşantımızın birçok noktasında dijital yaşamı, teknolojinin ulaştığı noktaları, yapay zekânın çıktılarını, otonom kullanımları fazlasıyla görmeye başladık. Havacılık zaten bunların temelinde olan bir sektör: “Bir sistem varsa, onun destekleyicisi olan başka bir sistem vardır” ilkesiyle oturmuş bir sektör. Dijitalleşme ile bu bir adım daha ileri gitti.
Biz SunExpress Teknik olarak, Türkiye’de “Paperless Maintenance” dijitalleşmesini başlatan bir bakım organizasyonuyuz. Hatta dünyada bunu uygulayan sayılı organizasyonlardan biriyiz.
Peki biz ne yapıyoruz?
Gerek şirket olarak gerek teknik birim olarak dijitalleşmeye mümkün oldukça yaklaşmaya çalışıyoruz. Sunumlarda püf noktaları görselleştirmede, merak ettiğimiz kişisel konularda AI’a sık sık başvurarak aslında bu dijitalleşmenin kolaylıklarından faydalanıyoruz.
Ancak işin özünde sezgi, duyu, duygu olduğu anda bu hiçbir zaman insanın üstüne çıkamaz. Uçak başında çalışan teknisyen arkadaşlarım teknolojiyi çok iyi kullanmalı, ancak bilmeli ki onların sezi ve değerlendirmeleri hiçbir zaman bir makine tarafından birebir sağlanamaz. Teknoloji iyi bir araç; ancak olmazsa olmazımız: insan duyusu.