Geçen ay Bursa’ya gittim. Ancak ismini hep duyduğum fakat görmeye fırsatımın olmadığı bir köye yolum düştü bu kez, Cumalı Kızık’a. Genellikle dizilere mekân sahipliği yapması ile ünlü (Kurtuluş ve Kınalı Kar dizileri burada çekilmiş) bir köy burası. Bursa’dan yaklaşık 12 km uzaklıkta tam bir köy. Buraya doğru yola çıkarken dilimde sözleri Ahmet Kutsi Tecer’e ait sevgili müzik öğretmenim Münir Ceyhan’ın o ünlü şarkısı “Orada bir köy var uzakta” şarkısı vardı. Bu şarkı Cumalı Kızık’a o kadar yakıştı ki, bende yazımın başlığını böyle koymak istedim.
Burası o kadar ünlü, o kadar popüler ki anlatamam. Zaten köye girer girmez dikkatimi çeken ilk şey, köyün tam girişinde yer alan o ünlü mermerin üzerindeki yazı oldu. Burada, Cumalı Kızık köyünün Unesco’nun dünya mirası listesinde yer alan bir köy olduğu yazısı yer alıyordu. Yaklaşık bir tarih vermek gerekirse kuruluş olarak 1300’lü yıllar veriliyor.
Buraya gelirken hep merak ettiğim bir şey daha vardı, O da köyün adının anlamı? Acaba “Kızık” sözcüğü ne demekti? Öğrendim ki Kızık demek Uludağ’ın etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere verilen isimmiş. Hâlen toplam 7 tane Kızık köyü bulunuyor. Başındaki Cuma sözcüğü ise, eskiden köylülerin Cuma namazı için bu köyde toplandıklarından bu ismi almış. Doğrusu bana çok ilginç geldi. Köylüler arasında bir de rivayet var. Osman Bey köyün kurulduğu gün Cuma olduğu için bu köye Cumalı Kızık adını vermiş. Artık hangisine inanırsanız.
Şirince köyünü bilir misiniz? Birçok kez gidip gelmişimdir. Tipik bir Ege köyü olan Şirince’ye o kadar benziyor ki burası anlatamam. Bir kere burada o kendine özgülük var. Yani, otantik bir doku ve muhteşem etkileyici, cumbalı tarihi evleri. Moloz taş, ağaç ve kerpiç kullanılarak yapılan evler hep 3 katlı, cumbalı, pencerelerinde de kafesler mevcut. Evler gerçekten o kadar güzel korunmuş ki anlatamam. Ben köye vardığımda hava kararmak üzere idi o nedenle bu evlerde tek tek ışıkların yanması ile birlikte ortaya bambaşka bir manzara çıktı. Kendimi bir an sanki bir tiyatro oyununun içinde gibi hissettim. Köy sokakları daracık, kaldırımsız ve taş döşeli. Ama o sokaklarda gezinmek hatta kaybolmak bile çok hoş ve çok gizemli idi. Ben de öyle yaptım.
Aynen Avrupa köylerinde olduğu gibi Cumalı Kızık’ta da bir Etnografya müzesi var. Özellikle bu köye ilişkin geçmişte kullanılmış eşyaların sergilendiği bu müzenin açılış tarihi 1992. Daha çok halkın vermiş olduğu eşyalarla kurulmuş olan müze bana çok ilginç geldi. Müzede sergilenen en ünlü parça da Osmanlı devletinin ikinci padişahı olan Orhan Bey’in köye verdiği berat. Diğerleri de daha çok gündelik yaşama ilişkin şeyler, ev ve mutfak eşyaları ısınma araçları vb.
Cumalı Kızık Köyü diğer Kızık Köyleri içinde eskiye en uygun olarak korunan yegâne köy. Yaklaşık 250 tane evin olduğu söylenen köyde, canlı pazar tezgâhlarına rastlamak mümkün. Evlerin kapılarının önünde özellikle yerel yiyecekler, bal, hurma, kestane tarhana vb, ya da el yapımı eşyaların satıldığına tanık oluyorsunuz. Bence bu tezgâhlar köyde canlılığı arttıran en önemli faktör. Köyün rengini bu tezgâhlar oluşturuyor. Öyle bir coşku var ki, görmelisiniz.
İsteyenler için köyde konaklama imkânı da mevcut. Ben günübirlik geldiğim için böyle bir arayışta bulunmadım. Ancak eski konaklar pansiyona dönüştürülmüş ve çok nostaljik bir hava yakalanmış.
İlginç bir bilgi daha öğrendim, Türkiye’de ahududu yetiştirilen tek köy burası. O nedenle de köyde bir de Ahududu Festivali yapılıyor. Genellikle Haziran ayında yapılan şenlik oldukça ünlü.
Cumalı Kızık’ta her yerden adeta tarih fışkırıyor. Bunların hepsi Osmanlı döneminden kalma eserler. Öncelikle ilk göze çarpan bir camii, camiinin yanında yer alan Zekiye Hatun Çeşmesi ve tek kubbeli bir hamam. Bir de Bizans’tan kalma bir kilise kalıntısı bulunuyor.
Ve yazının sonu, kesinlikle öneririm. Gidin, hele tarihi, doğayı, nostaljiyi seviyorsanız işte burası tam size göre. Çok renkli çok neşeli bir Bursa köyü olan Cumalı Kızık sizi bekliyor. Burada çok güzel ağırlanacaksınız emin olun.