Yaşından beklenmeyen bir dinç görünümüyle Kocamustafapaşa’daki çatı katında bizi karşılayan 85 yaşındaki Dursun Akgün’le sıcak bir sohbet gerçekleştirdik. Mesleğe nasıl başladığından, neler yaşadığına…
Marmara denizine bakan terastaki çiçeklerin ve tepemizdeki bahar güneşinin ısıttığı sohbetimize buyurun…
UTED: Uçaklara mesleğe girmeden önce bir ilginiz var mıydı?
Dursun Akgün: Ben sanat okulu mezunu olduğum için motorlara çok ilgim vardı. İşimi de çok seviyordum. Ancak Türk Hava Yollarına girdikten sonra uçaklar ve uçak motorlarıyla tanışınca bunlar benim hayatım oldu diyebilirim. Hiç mesai kavramım yoktu, büyük bir zevkle çalışırdım ve mesai saatinin bittiğini bile fark etmezdim.
UTED: 1950’li, 1960’lı yıllarda çalışma şartlarınız bugünkü gibi değildi herhalde…
Dursun Akgün: Tabii canım, kıyas edilemez… O zamanlar iş giysimizi bile kendimiz tedarik ederdik. Şayak elbiselerimiz vardı. Ulaşım, yoktu, yemek yoktu. Anlatılır gibi değil… Bugün çalışanların elindeki birçok hakkın nasıl elde edildiğinin unutulmaması lazım… Bunlar hep örgütlü çalışmalarla oldu. Özellikle UTED’in katkısı unutulmamalı. Bu nedenle gençlere renhek çalışmalarına katılmalarını tavsiye ediyorum. Nasıl ki haklarımız örgütümüzle kazanıldı, yine örgütlü bir biçimde korunabilir ve geliştirilebilir.
UTED: Meslek hayatınız çok uzun, 35 yıl uçak teknisyenliği yapmışsınız. Bu sürede sizi en çok etkileyen olay neydi?
Dursun Akgün: En çok etkileyen olmasa bile, siz sorunca ilk aklıma gelen şu ilginç olay… Yolcuları almış bir DC-9 uçağı apronda duruyor ve pilot arıza bildiriminde bulunuyor. Ben gittim ve ne olduğunu sordum. Motorun çalışmadığını söyledi. Pilotun daha önce ne yaptığını bilemem tabii, ben de çalıştırdım. Meğer o daha önce çalıştırmayı denemiş ve yağ biriktirmiş. Bu biriken yağ alev aldı ve motorun egzozundan alev çıkışı oldu. İtfaiye de yakındı, hemen gelip söndürdüler. Bu işin sorumlusu pilot ama anlatamazsın. Ben çalıştırdığımda alev aldı. Rapor yazmamı söylediler. O yıllarda motorların bakımı da İsviçre’de yapılıyor. Raporu yazdım: Altı numaralı yatakta yağ kaçağından dokuzuncu kartelde birikmiştir. Biriken bu yağ motor çalışınca alev almıştır, dedim. Motoru çok iyi bildiğim için tam doğru terimleriyle alev çıkışını anlattım. Neyse benim rapor İsviçre’ye gitti. Bu arada çevremde arkadaşlar bana üzülüyor ve “motoru yaktın, sen yandın”, diyorlar… Üç ay geçtikten sonra sigortadan cevap geldi, benim raporu aynen kabul etmişler. Yusuf Bolayırlı da o zaman Bakım Müdürüydü, raporumun aynen kabul edilmesi üzerine, bana helal olsun, demişti.
UTED: Yusuf Bey’le uzun süre çalışmışsınızdır.
Dursun Akgün: Tabii… Yusuf Bey’in bir özelliği vardır. Hem çok bilgili, hem çok çalışkan, hem de insan ilişkileri çok iyi biridir. Ben meslek hayatımda onun kadar iyi bir uçak mühendisi ve yönetici tanımadım. Tulumla gezer, teknisyen gibi çalışırdı, aynı zamanda da işin teorik kısmını çok iyi bilen bir yöneticiydi.
UTED: Yaşanan her olaydan ders almak, mesleki tecrübeyi artırıyor ve paha biçilemez birikimler sağlıyor değil mi?
Dursun Akgün: Elbette… Bu nedenle yaşadığımız her olayı diğer arkadaşlara da anlatırdık ki o tecrübeden onlar da faydalansın
UTED: Siz 1981’de Almanya görevinden döndünüz. Siz Almanya’dayken 12 Eylül darbesi olmuştu. Döndüğünüzde neler yaşadınız, havaalanında neler değişmişti.
Dursun Akgün: Tabii her askeri müdahaleden sonra yaşananlar oluyordu. Havaalanının içinde uzman olmayan askerler güvenliği sağlamak için bulunuyor ve bu zaman zaman işimizi aksatıyordu. Hatta bir defasında bir binbaşıyı bize karşı tutumu dolayısıyla şikayet etmiştim. Bir uçakta arıza vardı. Gittik, inceledik ve hidrolik kaçağı olduğunu tespit ettik. Uçak da uçuşa gidecek bir kargo uçağıydı. Tabii uçması mümkün değil, boşaltılması ve bir başka uçağın uçması gerekiyor. O sırada güvenliği sağlayan binbaşı bizi işi yavaşlatmakla suçlamıştı. Tabii arızanın ne olduğunu anlamıyor, çözümün ne kadar süreceğini bilmiyor, işi yavaşlatma, diyor… Ben çok bozuldum ve işletme müdürüne gidip durumu anlattım ve “biz burada silahların gölgesinde uçuş güvenliği sağlayamayız” dedim. Uçuş emniyeti için herkesin görevini yapması gerektiğini söyledim. Her yere emniyet güçlerinin ve askerlerin sürekli girmesinin ve işimize müdahale etmesinin uçuş emniyetini tehdit ettiğini ekledim. Şimdi adını hatırlayamadım ama işletme müdürümüz ordudan gelmeydi ve tabii bizim sistemimizi biliyordu. O dönemin Hava Harp Okulu Komutanı Ahmet Çörekçi paşayı arayıp sorunumuzu çözmüştü. O olaydan sonra askerler sadece güvenlikle ilgili konulara bakmaya başladılar.