Hans Christian Andersen ve ‘’Kibritçi Kız’’ adlı o ünlü yapıtı. Çocukluğumda beni en çok etkileyen hikâyelerden birisi olan o kibritçi kız ve onun gibi hayallere dalmamı sağlayan ünlü eseri anımsadım birden. Nasıl anımsamayayım? Bu kez Andersen’in ülkesine yani Danimarka’ya ve onun başkenti Kopenhag’a gidiyordum. O soğuk ve karlı yılbaşı gecesi satamadığı kibritlerin alevinde ısınmaya çalışan ve yaktığı her kibritle de tatlı düşlere sürüklenen ancak sabah olduğunda kibritçi kızın ölümü ile çok üzüldüğüm ve belleğimden çıkartamadığım o acıklı sözler: “Sabah yoldan geçenler kızın ölüsünü bulduklarında zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış… Oysa bu kibritlerin alevinde onun ne güzel düşler gördüğünü asla bilemeyeceklerdi.”
Kopenhag 10. Yüzyılda kurulmuş ve Vikinglerin balıkçı kasabası iken sonradan işlek bir liman haline gelen kuzeyin en ünlü kentlerinden birisi. Orijinal adı Danca’da Kobenhavn. Anlamı ise tüccar limanı.
İrili ufaklı tam 406 adaya sahip olan Danimarka’da Kopenhag’ın ayrı bir yeri var.
Kuzey ülkeleri hep cazip hep soylu hep farklı görünmüştür gözüme. Tabi ki kentleri değerlendirirken iklimi ön planda ele alıp durumunuzu ona göre ayarlamanız gerekir. Nitekim burası da özellikle yaz aylarında gezilmesi gereken yerlerin başında geliyor. Haziran ayında giderseniz bir de beyaz gecelere rast geliyorsunuz. Bir türlü kararmayan hava saat gece 23’de bile hala aydınlık bir gökyüzü… İşte ben buna da denk geldim.
İstanbul Kopenhag arası 3 saat 20 dakika sürüyor. Türk Hava Yollarının konforlu bir uçuşu ile geldiğim kentte daha uçak inişe geçtiğinde camdan gözüme çarpan ilk şey gri renkli bir deniz ve üzerinde yer alan muhteşem görünümlü rüzgâr fırıldakları oldu. Düşünün şimdi uçağınız inişe geçmiş ve siz camdan o rüzgârda ahenkle dönen muhteşem fırıldakları görüyorsunuz. Sanki sizi selamlayarak Kopenhag’a hoş geldiniz diyorlar. Otelim Kopenhag’ın en işlek yeri olan limanlar bölgesinde yani Nyhan’da idi. Hani Kopenhag denilince gözünüzün önüne gelir rengârenk sıralanmış evler ve onların altında yer alan kafeler, restoranlar. Nyhan işte tam bu resmi yansıtan yer, yani liman. Üstelik burası tur teknelerinin kalkış noktasını da oluşturuyor. Kısacası cıvıl cıvıl ve çok hareketli bir yer. Şehirde tekne turu oldukça popüler. Kanalları bu şekilde dolaşabiliyorsunuz. Gelelim Nyhan’daki restoranlara. Ben burayı aynı Londra’ya benzettim. En popüler ve nefis yiyecekleri bence “Fish and Chips” denilen balık ve patates kızartması. Balıkları Cold Fish adı verilen bir tür kuzey denizi balığı ama tadı nefis. Yanında da ünlü Danimarka birası Carlsberg. Aynı lezzeti Londra’da yemiştim. Mutlaka denenmesi gereken nefis bir yiyecek bu... Kesinlikle öneririm.
Kopenhag’da eğer alışveriş yapmak isterseniz dünyanın en uzun alışveriş caddesi olarak öğündükleri Stroget Caddesine gitmeniz gerekiyor. Burası her zaman kalabalık ve trafiğe kapalı bir cadde. Sokak müzisyenleri ile ve ünlü markaların yer aldığı dükkânları ile de ünlü ve çok renkli bir cadde. Caddenin hemen başında bir de müze var adı Guiness Dünya Rekorları Müzesi.
Kopenhag ile özdeşleşmiş bir de heykel var. Hans Christian Andersen’in ünlü masalı Küçük Deniz Kızı’nın heykeli.1913 yılında Heykeltıraş Edward Eriksen tarafından yapılmış. Açıkçası heykel tüm ziyaretine gelenleri hayal kırıklığına uğratıyor. Benim için de öyle oldu. Nedenine gelince, belki de çok daha büyük ve görkemli bir heykel bekliyordum. Küçücük bir heykel bende de inanın hayal kırıklığı yarattı.
Bir diğer nedeni de heykelin konulduğu yer. Herkes heykelle resim çektirmek için ciddi bir uğraş veriyor. Hem denizin içinde, hem de oldukça taşlık bir alan ve heykele ulaşmak için de ciddi bir sıçrama yapmanız gerekiyor. Kısacası bende resim çektirmek için epey zorlandım.
Gezilecek diğer yerlerin başında 18. yüzyılda inşa edilen ve Kraliyet ailesinin halen ikamet ettiği Amelienborg Sarayı geliyor. Burada özellikle bahçede kraliyet muhafızlarının nöbetleri ve tören seremonisi çok ilginç.
Kopenhag’ın en güzeli ise Tivoli Bahçeleri. Burası bence Kopenhag’ın Disneyland’ı. Yapılış tarihi 1843.Georg Carstensen tarafından kurulmuş. Muhteşem bir eğlence parkı burası. Toplam 80 dönüm arazi üzerine kurulmuş parkta ayrıca suni göller, konser alanları da bulunuyor. Burası öyle bir yer ki kuş sesleri, oyun alanları, yeşil çimler üzerindeki şezlongları ile ayrıca harikulade bir lunapark. İşte size Tivoli.
Bir diğer saray da Christianborg Sarayı. Burası eskiden kralın yaşadığı saray imiş. Şimdi ise Danimarka Parlamento Binası olarak kullanılıyor. Bir de Christıanborg Kulesi var ki o da 106 m yükseklikte ve en üst katı ise harika bir restoran.
Kopenhag Avrupa şehirleri içinde oldukça pahalı bir şehir. İsviçre kentlerini özellikle de Cenevre’yi hep pahalı bulurdum. Kopenhag Cenevre ile aynı pahalılıkta bir şehir bunu da özellikle belirtmek isterim.
Ve yazının sonu, Kopenhag için son bir söz söylemem gerekirse burası, çok uygar, çok yeşil, çok yaşanılası, çok elit, çok renkli, çok soylu ve çok değişik bir güzel kent. Beyaz geceleri ile o yediğim leziz balıkları ile ve durmadan dönen rüzgârgülleri ile belleğimdeki yerini hep koruyacak Kopenhag. Hoşça kal rüzgârlı kent seni hiç unutmayacağım .