1974’te mühendis olarak girdiği Türk Hava Yolları’ndan 2003’te Genel Müdürlük makamından emekli olan Yusuf Bolayırlı ile hakkındaki efsaneleri ve THY günlerini konuştuk: “Bir gün teknisyenin birine “Yusuf Bey kim” diye sormuşlar, “hangara girin, paçaları yağlı ve kravatlı birini görürseniz, o Yusuf Beydir” demiş.

 

UTED: Türk Hava Yolları ile nasıl tanıştınız?
Yusuf Bolayırlı: 1974 yılının Eylül ayında bakım mühendisi olarak çalışmaya başladım. Önce THY’nin en eski hangarı olan çelik hangarda çalışıyorduk. Şimdi eski hangar denen hangara 1978 yılında geçtik. Teneke hangar da denen, çelik hangar enteresan bir yerdi. Tepesine konan kuşları kaçırmak için ateş edilirmiş. Bu nedenle çatısı delik deşikti. Kapıları da hiç kapanmadığı için, sürekli cereyan yapardı. O yüzden ben bademciklerimi 39 yaşında aldırmak zorunda kaldım. Ben sürekli hangarda gezindiğim için hep griptim.


UTED: Ne kadar süre böyle çalıştınız?
Yusuf Bolayırlı: Aslında ben kısa sürede terfi aldım. İki sene sonra terfi aldım. 1978’de bir terfi daha alacaktım, ilginç bir olay kaderimizi değiştirdi. Uçak Atölyesinde çalışan mühendis şef arkadaşımız Mühendislik bölümüne gönderilirken kendisine boş olan müdürlük kadrosu verilmek istenmiş. O kabul etmemiş. Müdür iş tazminatı 52, son kademe mühendis tazminatı 54 puan idi. Sonuçta benden kıdemli olan arkadaşımıza mühendislik kadrosu, bana da müdürlük kadrosu verildi.

 

UTED: Müdürlüğün adı neydi?
Yusuf Bolayırlı: Bakım Usulleri Müdürlüğü… O müdürlükte ben DC 9 mühendisliğine devam ediyorum. 1980 yılına geldik. THY’de Şubat ayında bir greve gidildi ve 89 gün sürdü. Normalde böyle bir grev bir havayolunun kapanmasına yol açar. Ancak tabii devlet kuruluşu olduğu için devam etti. Grevden bir süre sonra, Haziran ayında mevcut kadromla Uçak Bakım Başkanlığı’na getirildim ve 4 ay sonra normal kadromu aldım (İ-1). Ancak o sırada uçak bakım başkanı bir abimizdi. Ondan nasıl devralacağımı düşünüyordum. Teslim almaktan utanıyorum. Ayrıca sonradan Boeing’ten emekli olacak Tibet Bey de Uçak Atölyesi Müdürü idi, ona da ayıp olacak gibi geliyordu bana… 35 yaşındaydım. Önce Genel Müdür Yardımcısı rahmetli Kadri Şatıryiğit’e söyledim, Tibet Bey varken benim olmam doğru olmaz, ben uçak atölyesine gideyim biraz daha pişerim, dedim. “Biz böyle uygun gördük” dedi. Sonra rahmetli Ertuğrul Alper Bey Genel Müdür’dü onunla görüştüm. Aynı şeyleri söyledim, “benim için daha iyi olur, şirket için de daha iyi olacağını tahmin ediyorum” dedim. “Kardeşim, şirketi bırak da biz düşünelim” dedi. “Peki” dedik ve yaptık… Yani THY’ye girdikten 6 yıl sonra Uçak Bakım Başkanı oldum. İki buçuk sene sonra ise Teknik Kontrol Müdürlüğüne geldim. Üç sene o işi yaptım. 1985’te tekrar Uçak Bakım Başkanlığına getirildim. Toplamda beş yıl yaptım Uçak Bakım Başkanlığını.

 

UTED: Sonra?
Yusuf Bolayırlı: 1 Nisan 1988’de Genel Müdür Yardımcısı oldum. 21 Temmuz 1991’de de Yönetim Kurulu üyesi olarak atanırken Genel Müdür olduğum 4 Ağustos 1997’ye kadar dokuz buçuk sene Genel Müdür Yardımcılığı yaptım. Bu dönemde de her sabah atölyeye iniyordum. Bir arıza olduğu zaman “şunu şöyle yapın” falan diyordum. Neticede hesabı verecek olan benim. Şu inanç insanlara yerleşmişti: “Yusuf Bey diyorsa doğrudur”… Sonra da Genel Müdürlük dönemim başladı. 17 Şubat 2003’te de emekliliğimi istedim. Yani 13 yıl önce bugün…
(Röportajı yaptığımız 17 Şubat 2016 tarihine gönderme yapan Yusuf Bey, günü gününe tüm tarihleri hatırladı. Bir an bile duraksamadan aktarması gerçekten etkileyiciydi)

 

UTED: Genel Müdürlüğünüz döneminde de tulum giyip hangara girdiğinize dair efsane doğru mu?
Yusuf Bolayırlı: Hayır. Mühendisken tulum giyerdim. Ancak bir gün teknisyenin birine “Yusuf Bey kim” diye sormuşlar, “hangara girin, paçaları yağlı ve kravatlı birini görürseniz, o Yusuf Bey’dir” demiş. Belki söylediğinizin kaynağı bu hikâyedir.

 

UTED: Hangarda çok gezdiğinizi söylüyorsunuz. Sürekli sahadaydınız herhalde… Ekşi Sözlük’te sizin hakkınızda “tamirci ruhlu genel müdür” ve “bir uçağın sesinden arızasını anlardı” yazıları var…
Yusuf Bolayırlı: (Gülerek) Şimdi biz ilk girdiğimizde mühendislikteyiz. Uçak bakıma geldiğinde bakımla ilgilenmek için hangara iniyorduk. Kitapları veya uçakta yapılacak bakımlarla ilgili metinleri çevirip, aşağı veriyorduk. Mühendislik böyle bir şey… Ancak bu şekli beni pek tatmin etmedi. Ülker’deki çalışma biçimine alışmıştım. Sabah fabrikanın içine giriyorsunuz, akşama kadar oradasınız. Havayollarına gelince de ben duramıyordum, hep hangara iniyordum. İlk geldiğim günlerden birinde, eski bir teknisyen “Yusuf Bey, jig’in numarası neydi” diye bir soru sordu. Ne olduğunu anlamadım. Baktım motorla uğraşıyorlar, kitabı açtım, motor, söküm takım bölümünde “rig pin”… “Sen rig pini mi söylüyorsun” dedim. “Hah tamam o” dedi. O zaman anladım ki bizim bu işleri iyi öğrenmemiz lazım. Çünkü bir takım sorular soracaklar ve kitaptaki terminolojiyle tam örtüşmeyen bir biçimde de soru gelebilecek. Eskiden teknisyenlerin terminolojisi farklıydı. Atölyede her zaman bulunduğum için bunları da kısa sürede öğrenmeye başladım.

 


UTED: Aslında uçak mühendisi olduğunuz halde tekrar öğrenmeye başlamışsınız…
Yusuf Bolayırlı: Ben kısa sürede uçak yapmak üzere yetiştirildiğimizi anladım. Bir yığın formül biliyoruz, genel prensiplerden haberimiz var. Burada ise bakım ve tamir işleri yapılıyor. Teknisyen arkadaşlar her gün sorular sormaya başladılar. DC 9’ların Study Guide isimli bir eğitim kitabı vardı. Çok hacimli, 91 bölümden oluşan bir kitaptı. O kitaplardan birini kütüphaneden aldım üç sene boyunca üstünde çalıştım. En küçük ayrıntısına kadar okudum. Şuna inanıyordum: Ben eğer bir işi yapıyorsam ve yönetici olacaksam, çalıştırdığım insanlardan çok iyi bilmeliyim…

 

UTED: Sizinle ilgili imajın oluşumunda bunların katkısı olmuş demek ki…
Yusuf Bolayırlı: Olabilir… Arızalar oluyordu, tüm arızaları takip ediyordum. O zamanlar bilgisayar yok. Defterler tutulurdu, oradan izlerdim. Teknisyenler gelip bir soru sorduğunda hazırlıklı olurdum. Ayrıca yaşanan deneyimleri de hafızama alır, zamanı gelince kullanırdım. Örneğin, bir air condition arızası olduğunda gelir sorarlardı, neden olabilir diye… Ben de, şu olabilir bu olabilir derdim. Sonra, bunlar değildi, boru delikti, derlerdi. Bunu ben hafızaya kaydederdim. İşte benim imajımı oluşturan nokta burasıydı. Bir süre sonra benzer arızayla geldiklerinde, “gidin, şuradaki boru kırılmış olabilir” diyordum. Gidip bakıyorlar ki, boru kırık…
Dünyada insanın çalıştığı işlerde insan hataları görülebilir. Uçak Bakımı da emek yoğun bir iş olduğu için insan faktörü çok önemlidir. Bir arıza ile karşılaştığımızda önce son yaptığımız işleri kontrol ederdik. Eğer bir hata olursa bunu teknisyen ve mühendis arkadaşlarla karşılıklı görüşmeyi tercih ederdim ve mümkün olduğu kadar çok arkadaşımızın bilgi sahibi olmasını arzu ederdim. Bu konularda eğitim ve iletişim eksikliği varsa giderirdik.

 

UTED: İletişiminiz de açıkmış?
Yusuf Bolayırlı: Tabii. Ben hem mühendisken, hem yöneticiyken her gün hangara girerdim. Teknisyenler de yaşadıklarını bana aktarırlardı. Teknisyenlerle iletişiminiz iyiyse çok şey öğrenirsiniz. Ben üç şeyi affetmezdim. Yalanı, şirketimize ihaneti ve hırsızlığı… Onun dışında yapılan tüm hataların bir çözümünün bulunacağına inanırdım ve teknisyenler de bunu bilirdi. Çalışanlar, bir sorun çıktığında, doğru yaptığı bir işte geri adım atmaz, “Yusuf Bey beni korur” derdi.

 

UTED: Klasik sevk ve idareciler “iyi insandan iyi yönetici olmaz” derler. Siz bu dengeyi nasıl kurdunuz?
Yusuf Bolayırlı: Ben bütün insanlara inanırım ama izlemeyi ihmal etmem. Bir Cumartesi günü işe gelmiştim. B Kapısı’ndan giriyorum. İki temizlik işçisi gördüm ve çağırıp, kirli yağ kutularıyla dolu Anadol kamyonetleri gösterip temizlemelerini söyledim. Sonra içeri girdim. Önce biri “ya uğraşmayalım, nereden bilecek” demiş. Diğeri, “Yusuf Bey, takip eder, sonu fena olur” demiş ve temizlemişler. Ben tabii çıkarken baktım, gayet güzel temizlemişler. Temizlememiş olsalardı evden bile getirtip temizletirdim. Şimdi bunu takip ettiğinizde, bu da çalışanlar tarafından bilinirse ve karşısındaki adamın en az onun kadar bilgili olduğunun farkındaysalar doğru çalışırlar. Tabii doğru adamı da savunacaksınız. Adam yapmış demezdim. Bunun sorumlusu benim derdim.
Bir de insanlara değer verir, her gördüğümde gülümserdim. Bir gün iktisat etmek için koridor ışıkları sönükken yanımdan geçen birini fark etmemişim. Arkadaşın uykusu kaçmış, karısının tavsiyesiyle gelip konuştu, “bir hata mı yaptım” dedi. Yok bir şey, fark etmedim, dedim… Yani bir arkadaşla karşılaşıp gülümsemediysem, anormal bir durum olarak algılanıyordu.

 

UTED: Türk Hava Yolları’nda teknik personelin durumu nasıldı, zaman içinde değişti mi?
Yusuf Bolayırlı: THY Teknik personelinin durumu eğitimler, yeni teknolojiler sayesinde üst seviyeye geldi. Havacılık kaidelerinin değişmesi herkesi çok çalışmaya ve öğrenmeye zorluyor. Ulusal ve Avrupa sivil Havacılık Otoritelerinin kontrolleri de şirketlerin çok daha dikkatli olmalarını sağlıyor. Eskiden Teknik Bölüm çalışanları Ortaklığın kendilerine gereken değeri vermediğini düşünürlerdi. Bizler her şeyi çok iyi bildiğimizi düşünürdük. Ben yetkili konuma geldiğimde arkadaşlarıma; “Büyüklüğü kabul ettirmek için çok iyi bilmek lazım. Bilgiyle büyüklük olur…” demiştim. Her zaman teknik kısımla iç içe çalıştım ve önemini de değerini de artırmak için çaba gösterdim. Özellikle eğitim çalışmalarına önem verdik. Cem Kozlu döneminden sonra ve sivil havacılık kaideleri sıkılaştıktan sonra, eğitimin önemi daha da arttı. Teknisyenin lisan bilmesi şart oldu.

 

UTED: İlginç bir anınız var mı?
Yusuf Bolayırlı: 1978 yılıydı. DC-9 JAB uçağının ana iniş takımının bağlantı parçasında çatlak oluşmuş, değişmesi gerekiyor. Bir iki günlük bir iş… Genel Müdür Ertuğrul Bey de ne kadar süreceğini soruyor. İki vardiya çalıştık, 7-15, 15-23…Gece 23-07 vardiyasında gövde kanat atölyesinden bir tek Mehmet Çalımlı gelmişti. Çok çalışkan bir arkadaştı ama ikinci bir teknisyene ihtiyaç vardı. Kimseyi bulamadık, ben yardım etmeye başladım. Saat sabah 4’e doğru susadım. Teknisyenler odasına su almaya gittim. Orada bir bank vardı. Bir baktım üstünde biri uyuyor. Benim kafam attı tabii, biz adam bulamamışız biri burada uyuyor. Ya, dedim, “Burada yatılır mı?”… Şaşkınlıkla şöyle bir kalktı ve “haklısınız Yusuf Bey, çok cereyan yapıyor” dedi… (Gülerek) Tabii ben yönetici değildim, ama bütün kızgınlığım gitti…

 

 

YUSUF BOLAYIRLI
Yusuf Bolayırlı, 1945 yılında Gelibolu Bolayır’da doğdu. Eğitim yaşamına 1952’de Bolayır’da başladı. 1969 yılında İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesi Uçak Bölümü’nden mezun olan Bolayırlı, bir süre aynı üniversitede Uçak Elemanları ve Malzemesi Kürsüsü’nde asistan olarak görev yaptı. Şubat 1973 ile Eylül 1974 yıllarında Ülker’in Topkapı’daki fabrikasında bakım mühendisi olarak çalıştı. 1974 yılı Eylül ayında THY’ye atölye mühendisi olarak giren Bolayırlı, Bakım Usulleri Müdürü, Teknik Kontrol Müdürü olarak görev yaptı. Bolayırlı, 1980’de Uçak Bakım Başkanı, 1988’de Genel Müdür Teknik Yardımcısı oldu. 1991 yılında THY Yönetim Kurulu üyeliğine atanan Bolayırlı, Eylül 1991-Ocak 1992 ve Aralık 1993-Temmuz 1994 arasında Genel Müdürlüğe vekâlet etti. Evli ve 2 çocuk babası Bolayırlı, Ağustos 1997’de Genel Müdür oldu. 17 Şubat 2003 tarihi itibarıyla emekliliğini talep eden Bolayırlı, THY’de Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini de yürütüyordu. Yusuf Bolayırlı’ya, 4 Şubat 2003’te, havacılığa yaptığı hizmetlerden dolayı İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından Fahri Doktor (HC) unvanı verildi.

Önerdiklerimiz

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği