Keşfetmekle Bitmeyen Şehir:
BERLİN
Almanya’nın başkenti olan Berlin aynı zamanda Avrupa’nın en gözde ve heyecan veren kentlerinden biridir. 1961 ile 1990 yılları arasında Doğu ve Batı Berlin olarak ikiye bölünmüş olan kentin ortasından geçen Berlin Duvarı’nın 1990 yılında yıkılmasıyla, yeniden birleşmiştir. Berlin şehri ilk olarak 1237 senesinde kurulmuştur. Adı ise bataklık anlamına gelmektedir. Geçmişin bataklığı günümüzün en renkli Avrupa kentlerinden biridir. Berlin şehri, Avrupa’nın en kozmopolit şehirlerinden biridir. Dünyanın her yerinden farklı insanlar görmek mümkündür. Ev sahipliği yaptığı birbirinden kaliteli üniversitelerden dolayı da şehirde öğrenci nüfusu oldukça fazladır.
Bu ay Almanya’nın başkenti ve en büyük şehri olan Berlin’deyim. Berlin aynı zamanda bir eyalet olup özellikle bahar aylarında bir başka güzel ve çok etkileyici bir şehirdir. İstanbul-Berlin arası uçakla 2 saat 50 dakika sürüyor. Oldukça keyifli bir yolculuktan sonra Berlin’deyim.
Berlin Almanya’nın kuzeyinde Spee ve Havel nehirleri arasında yer alan kumluk bir bölgede kuruludur. Dünyanın en temiz ve en yeşil şehirlerinden birisidir. 1871 yılında kurulan Alman İmparatorluğu’na başkentlik yapan Berlin, 1933 yılında ise Nazi Almanyası’nın başkenti olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nda müttefik devletler tarafından işgal edilerek yakılarak yıkılmış ve bir harabe kente dönmüştür. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin, ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve SSCB’nin kontrolüne girmiştir. Sonuçta da batı ülkeleri ile Sovyetler Birliği arasındaki siyasi farklılık nedeni ile ülkeyi ve kenti doğu ve batı olmak üzere ikiye bölmüştür. 12 Ağustos 1961’de ise Berlin Duvarı inşa edilmiştir. İmparatorluk merkezi olan Mitte ile Bergama Sunağı’nın (Türkiye’den kaçırılarak getirilen) sergilendiği Bergama Müzesi gibi önemli yapılar, saraylar, binalar, büyükelçilikler kentin doğu kesiminde kalmıştır. Duvar, 1989’da yıkılıp 3 Ekim 1990’da iki Almanya’nın birleşmesi ile Berlin Eyalet şehir olmuştur. Ve Almanya Federal Cumhuriyeti’nin de başkenti olmuştur. Berlin çok görkemli, çok tarihi ve oldukça büyük bir şehir. Caddeleri, kaldırımları adeta Amerika sokakları gibi. Gerçekten de Almanya’nın başkenti olmayı fazlası ile hak eden bir şehir.
Berlin’de en çok turist çeken, gezilmesi gereken yerleri şöyle sıralayabiliriz:
Reichstag (Parlamento Binası): Burası tarihi bir devlet binası. Alman Federal Meclisi’ne ev sahipliği yapıyor. 1884-1894 yılları arasında ve Spee Nehri’nin kenarında Neo-Rönesans stilinde inşa edilmiştir. Brandenburg kapısının hemen yakınında içinde halka açık bir restoran bulunan dünyanın tek parlamento binasıdır.1933 yılında sebebi bilinmeyen bir yangından dolayı yanmıştır. Dünya savaşında da ciddi zarar gören binaya 1960 yılına kadar el sürülmemiştir. Federal Almanya ve Doğu Almanya birleşme kararı alınca Reichtag tekrar parlamento binası olarak işlev görmeye başlamıştır. Binanın ön cephesinde, ’Alman Halkına’ yazısı göze çarpar. Binanın tepesindeki cam kubbe çok görkemlidir. Kubbeye vuran ışık aynalar aracılığı ile parlamento salonuna yansır. Güneş panelleri ile elektrik üretip, yağmur suyunu arıtabilen bir binadır.
Brandenburger Gate (Brandenburg Kapısı): Bence burası Berlin şehrinin sembolü. Berlin’in kalbi, en önemli en görkemli tarihi noktası. Soğuk Savaş döneminde Reichstag Batı Berlin’de, Brandenburg Kapısı Doğu Berlin’de bulunmuştur. Yapım yılı 1788-1791’dir. Kapı Neoklasik bir eserdir. 12 sütundan oluşur. Burası Berlin şehrinin giriş yeri olarak tasarlanmıştır. Kapının üzerinde Quadriga heykeli bulunuyor. Bu heykelin serüveni oldukça ilginç.
Heykelde, Quadriga arabasını süren Roma mitolojisindeki Zafer Tanrısı Viktorya, ilk yapıldığı yıllarda çıplak olarak tasvir edilmiş, fakat Berlinliler bununla alay edince üzerine bakırdan elbise yapılmıştır. Ayrıca 1806 yılında heykel Napolyon Bonaparte tarafından çalınarak Paris’e götürülmüştür. 1814 yılında Napolyon, Almanlar tarafından yenilince heykel tekrar eski yerine konulmuştur. 1961’de Berlin Duvarı yapılınca Doğu ve Batı bölgelerin kesişme noktası olan Brandenburg Kapısı, Berlin birleşince heykelin yönü de değişiyor. Doğu ve Batı Berlin ayrımı zamanında yüzü batıya bakan heykel birleşmeden sonra diğer yöne çevriliyor. Heykel o kadar etkileyici ki, Nazi döneminde Naziler’in güç ve iktidar sembolü olarak kullanılmıştır.
Berliner Dom (Berlin Katedrali): Burası bir Protestan kilisesi. İçinde hiçbir zaman bir piskopos yaşamadığı için gerçek anlamda bir katedral değildir. Barok mimari tarzda yapılmıştır. 1905 yılında açılmıştır. 98 metre yüksekliğindedir. İkinci Dünya Savaşı’nda büyük hasar görmüştür. 1981 yılında restore edilmiştir.
Checkpoint Charlie: Burası Doğu-Batı Berlin geçiş noktasıdır. Berlin’in en çok turist çeken bir bölgesidir burası. İsminin anlamı şudur: Amerikan ve Rus birlikleri Berlin’in ortalarına kadar gelip şehri ikiye bölünce hemen bir sınır oluşturmuşlardır. Bu sınır üzerinde de uzun süre geçerli olacak kontrol noktaları oluşturmuşlardır.
Alpha (A), Bravo (B), Charlie (C) olmak üzere 3 ayrı geçiş kontrol noktası vardır. Charlie ismi aslında askeri bir kodlamadan gelen isimdir. Bu üç geçiş noktasının en ünlüsü de Checkpoint Charlie olmuştur. Bu kapıdan üst düzey bürokratlar, devlet yöneticileri, büyükelçiler, özel görevliler ve aileleri buradan geçebiliyorlardı. Halkın geçiş izni yoktu. Doğu Berlin’den, Batı Berlin’e kaçmak isteyen birçok kişinin hayatını kaybettiği nokta işte burasıdır. Chekpoint Charlie bölgesinde bir de açık hava müzesi var ki, burada kaçış hikayeleri anlatılıyor. Yine burada Chekpoint Charlie Müzesi de bulunuyor. Müzede bölünmüş Almanya dönemi anlatılıyor. ‘‘Berlin Duvarı Anıtı’’ da burada sergileniyor. Berlin duvarı 13 Ağustos 1961 yılında inşa edilmiştir. 46 km uzunluğa sahiptir.
East Side Gallery (Doğu Yakası Galerisi): Burası Berlin’in çok etkileyici bölgesi. Uluslararası bir özgürlük anıtı. Kreuzberg semtinde, Mühlenstrabe boyunca Berlin duvarının 1.3 km uzunluğunda rengarenk boyanmış bir parçası.
Soykırım Anıtı (Holocaust Memorial): 2004 yılında yapımı tamamlanan ve Yahudi soykırımında hayatlarını kaybetmiş Yahudilere adanan çok etkileyici bir anıt.19.000 metrekarelik bir alanda yapılmış 2711 adet anıt mezar görünümlü beton bloklar yer alıyor burada. Görüyorsunuz Berlin öyle bir kent ki, saymakla anlatmakla bitmez. Bir kültür, sanat, eğlence ve eğitim merkezi olan bir şehir. Berlin’de 175 müze, 50 tiyatro salonu,300 sinema,4650 restoran, 900 bar, 190 gece kulübü ve 4 Üniversite bulunuyor. Sanayi bakımından da özellikle, dokuma, metal, giyim, elektronik, makine, sigara ve konfeksiyon sanayii çok gelişmiştir. Berlin hem savaş sonrası yaşanan yıkımın onarılıp güçlü bir kent haline geldiğinin göstergesi, hem de Avrupa’nın en yeşil şehirlerinden birisi. Yani Berlin’de o kadar çok yapacak şey var ki. Ben Berlin’e iki kez gittim. İnanın defalarca da gitsem hep özlediğim, çok sıcak, çok görkemli ve etkileyici tarih yüklü bir kent burası.
Yazımı Fransa eski Kültür Bakanı olan (2001) Jack Lang’ın sözleri ile bitirmek istiyorum. Berlin’i ve Berlin sevgisini, Berlin’in bitmez enerjisini bizlere yansıtıyor sözleri: ‘‘Berlin, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra her geçen gün daha da güzelleşen hareketli, bir şehir. Her yerde yeni binalar ve ulaşım sistemleri tadilatı ve inşaatı var. Yıkıma tanıklık etmiş bir şehirde, burada meydana gelen yeni şeylere tanık olmak her zaman iyidir. Yine de Berlin’de birkaç şey aynı kalıyor, heyecan verici müziği, sanat ve kültür sevgisi ve tabii bira’’ Kesinlikle Berlin’i görmenizi öneririm. Çok beğeneceksiniz.