Büyükada, Prens Adaları olarak da bilinen adaların en büyüğüdür. İstanbul’da Marmara
denizi açıklarında yer alır. Eski Yunanca’daki ismi Prinkipios’tur. Yunanca anlamı ‘prens’
olduğu için burada bulunan adalara ‘Prens Adaları’ denilmiştir.
Evet, bu ay İstanbul’un en bilindik, en büyük (yüzölçümü 5,4 kilometre karedir) adası olan
Büyükada’dayım. Tarihine bakınca buranın Bizans İmparator ve İmparatoriçelerinin sürgün
yeri olduğunu görüyoruz. Adadaki en ünlü tarihi yapı ‘Kadınlar Manastırı’dır. Burasının bir
diğer adı da ‘Aya İrini’dir. Maden Mahallesi’nin olduğu alanda kurulmuştur. Günümüze
sadece izleri kalmış durumdadır. Bunun dışında ayrıca adada üç manastır daha bulunuyor.
Birincisi ‘Ayios Nikolas’ (Karacabey Koyu’nda bulunuyor), ikincisi ‘Hristos’ (Adanın ortasındaki
tepede bulunur), üçüncüsü de ‘Ayios Yeorios’ (Aya Yorgi) (Yüce Tepe’de bulunur).
Bunların dışında adada 9 tane Rum Ortodoks Kilisesi bulunuyor. Bir Ermeni, bir Latin Katolik
Kilisesi, bir sinagog ve bir de Rum Yetimhanesi bulunuyor. Dört tane ünlü ve tarihi ayazma
mevcut. Bunlar; Ayios Konstantinos, Ayia Fotini, Ayia Paraskevi ve Ayias Yeorios isimlerini
taşıyor. Adada ayrıca ünlü bir cami var: Hamidiye Camii. Tepeköy yamacında yer alıyor.
Burası İkinci Abdülhamit’in isteği üzerine 1895’te yapılmış tarihi bir cami.
20 yüzyılın ilk çeyreği boyunca Rumlar’ın çoğunlukta olduğu adada daha çok yazlıkçı
gayrimüslimler yaşamaktadır. Ayrıca Osmanlı aydınlarının, yazarlarının da tercih ettiği bir yer
olmuştur Büyükada. Birinci Dünya Savaşı’nda ve Cumhuriyet sonrasında Rumlar
Büyükada’dan ayrılmışlardır. 1940 yılından sonra daha çok Cumhuriyet dönemi devlet ileri
gelenlerinden ve varlıklı kişilerin yerleşim yeri haline gelmiştir.
Adanın iki ünlü plajı, ‘Yörük Ali’ ve ‘Nizam’ adını taşır. Aya Yorgi Kilise ve Manastırı, adanın en
yüksek tepesinde yer alır. Büyükada’ya motor ya da şehir hatları vapurları ile
ulaşabiliyorsunuz. Adaya araç girmesi yasak. Artık faytonlar da kullanılmayacak. Ulaşımın
bisikletlerle sağlanması öngörülüyor.
Edebiyat kokan bir ada...
Nedense Büyükada denince aklıma hep burada yaşamış edebiyatçılar geliyor. Öncelikle de
1889-1956 yılları arasında yaşamış olan Reşat Nuri Güntekin’i anmadan geçemiyorum. Ünlü
eseri olan ‘Akşam Güneşi’ romanında Büyükada’dan esinlendiğini biliyoruz. Reşat Nuri
Güntekin’in oturduğu yalıda zaman zaman Hasan Ali Yücel de oturmuştur. Ayrıca yine ünlü
yazar çevirmen Nurullah Ataç da, 1898-1957 yılları arasında Büyükada’da yaşamıştır.
‘Halikarnas Balıkçısı’ olarak bildiğimiz Cevat Şakir Kabaağaçlı da ilkokulu Büyükada’da
okumuştur.
Atatürk de Büyükada’yı çok sever ve sık sık Anadolu Kulübü’nü ziyaret ederdi. Burada
özellikle devlet adamlarını ağırlardı.
Edwin Grosvenor çok sevdiğim eseri olan ve 1895 yılında yayınladığı ‘Constantinople’ adlı
kitabında adalardan şöyle bahseder: “Vermekten hiç bıkmayan doğa, başkenti sadece
Boğaz’la ve Haliç’le değil küçük takımadalar, Adalar’la da çeşitlendirilmiştir. Ischia ve Capri,
Napoli için ne ise; Heybeliada, Büyükada ve kardeş adaları Konstantinopolis için daha
fazladır. Şehir merkezine çok daha az uzaklıktadır. Ve şehrin ayrılmaz bir parçasını
oluşturuyorlar. En yakını Kadıköy’den 6 km, İstanbul’dan da biraz daha fazla uzaklıkta…
İklimlerin yumuşaklığı ve düzenliliği onları imparatorluğun en sağlıklı yöresi yapıyor. Kuzey
Marmara’nın hiçbir yerinde zeytin ağaçları bu kadar bol ve verimli değildir. Mayıs ve haziran
aylarında adaların güzelliğini anlatmaya sözcükler yetmez… Kış aylarında el ayak çekiliyor.
Hain Marmara sık sık adanın dış dünya ile olan bağlantısını koparıyor. Günbatımında
İstanbul’un gölgesi üzerlerine düşecekmiş gibi görünmesine rağmen aslında fersahlarca
uzaktalar. Boğaz’ın güneydoğusunda dağılmış, yuvarlak şekilleri ile tatlı bir hayali
andırıyorlar.”
İşte size Büyükada. Gitmekten hiç bıkmayacağınız, her mevsimde güzel ve bu güzelliğinden
hiçbir şey yitirmeden günümüze kadar ulaşan bir belde burası. İnanın ben çocukluğumun
Büyükada’sı ile şimdinin Büyükada’sı arasında bir fark göremiyorum. Adayı güzel kılan önemli
bir faktör de bence bu, bozulmamışlık... Yolunuz İstanbul’a düşerse Büyükada’ya mutlaka
gidin. Hele benim gibi mimoza mevsimine denk gelirseniz adayı mis gibi mimoza kokusu
eşliğinde dolaşırsınız. Benden söylemesi.