Thumbnail
  • 08.04.2019

Biri tarihin tanığı, diğeri içimizden biri… İlginç bir yaşam öyküsüyle karşımıza çıkan Recai
Tunç ve Mustafa Bıçak; iki uçak teknisyeninin kayınbaba-damat ilişkisinin nasıl daha da
öteye taşınarak baba-oğul, meslektaş, arkadaş boyutuna geldiğinin güzel ve etkileyici bir
örneği.

Bu sayıdaki konuklarımız Recai Tunç ve Mustafa Bıçak. Recai Tunç emekli olmuş, Mustafa
Bıçak ise hala THY’de çalışıyor. Her ne kadar meslekleri itibariyle hem ‘tarihin tanıkları’
hem de ‘içimizden biri’ konseptimize uygun olarak konuğumuz olmayı hakediyor olsalar
da, her ikisinin bir arada sayfalarımıza konuk olması kayınbaba-damat ilişkisinden geliyor.
Gerçi kayınbaba-damat ilişkisini aşmış, baba oğul olmuşlar dersek, yerinde bir tespit
yapmış oluruz. Aynı meslekten olmanın da avantajıyla, güzel bir hayat yaşayan ikili,
içtenlikle sorularımızı yanıtladı.

Recai Bey söz büyüğün, buyurun sizi tanıyabilir miyiz?

RT: 1950 Eskişehir doğumluyum. 1960 yılında İstanbul’a geldik. Sultan Ahmet Erkek Sanat
Enstitüsü Elektrik Bölümü mezunuyum. Okulu bitirdikten sonra iş bulamadığımdan dolayı,
askere gitmeden önce şoförlük de yaptım. Askere gittim geldim, 1971’in sonu gibi Auer’de işe
girdim. Auer döküm fabrikası vardı o zaman orada çalışmaya başladım. Orada çalışırken,
gazete ilanında THY’nin eleman aradığı ilanı vardı. Başvurdum, yer techizatta işe başlamış
oldum. THY olunca uçakta çalışacağımızı düşündük, sonra öyle olmadığını anlayınca da
“THY’ye girelim de sonra bakarız” dedik ve çalışmaya başladık. 14 yıl hiçbir yere
kımıldayamadan yer techizatta çalışmayı sürdürdüm. 1987’de uçak bakıma geçtim. Uçak
elektrik atölyesinde 1995 yılına kadar devam ettim. 1995’te emekli oldum, İstanbul Hava
Yolları’na geçtim. 2000 yılına kadar İstanbul Hava Yolları’nda çalıştım, ondan sonra orası
kapandı. 6 ay kadar boş kaldım, Top Air’e geçtim, 6-7 ay çalıştım. Sonra Pegasus’tan
çağırdılar, 7 ay sözleşmeli olarak aldılar bizi. 7 ay sonra orada da işimiz bitti. MNG Hangar’a
geçtim. Oradan da Atlas’a geçtim, orada yaklaşık 5 yıl çalıştıktan sonra noktayı koydum.
2010 yılında gerçek emekliliğe ayrılmış oldum. Yaklaşık 40 yıl havacılık sektöründe çalışmış
oldum…

Mustafa Bey, sizi tanıyabilir miyiz?

MB: 1973 yılında İzmir’de doğdum. Liseden sonra havacılığa yöneldim. İzmir Motor Meslek
Lisesi’ni bitirdim. Erciyes Üniversitesi Sivil Havacılık’ın ilk öğrencilerindenim. İlk tercihimle
girdim. 1998’de mezun oldum. Mezun olduğumda sektör bu kadar gelişmiş değildi. Sektörde
fazla özel şirket yoktu. Okulu bitirdikten sonra, Kayseri’de üç arkadaşımla birlikte Kayseri
Sanayi Odası Başkanı prestij amaçlı uçak yaptırmak istiyordu. Ben ve iki arkadaşım
‘Experimental Cozy Classic’ tipinde uçak imalatı gerçekleştirdik. Ondan sonra bunu ARIXE
2000 havacılık fuarında sergiledik. Fuarın son günü askere gittim. Askerden sonra 2002
yılında THY’ye başvurdum; Ağustos 15’te işe başladım. 176 başvuru olmuştu o zaman, 50 kişi
alınmıştı, onlardan biri de bendim. Uçak Revizyon Bölümü’nde (Uçak Bakım Müdürlüğü) 7 yıl
çalıştım. Büyük bakımlarda çalıştım. Sonra daha büyük değişikliklerin içinde olma isteği ve
arayışı ile Hat Bakım Müdürlüğü’ne geçtim. Oraya geçince ne kadar doğru bir karar verdiğimi
anladım.

Neden?

MB: Çünkü sadece büyük bakımlar değil, hat bakımda 6 ay geçtikten sonra dedim ki
“Revizyonda 7 yılda öğrendiğim, edindiğim tecrübeyi burada 6 ayda ikiye katladım.” Uçak
Bakım Müdürlüğü’nde büyük bakımları öğreniyorsunuz; Hat Bakım Müdürlüğü’nde uçağın
arızasını çözmeyi öğreniyorsunuz, bu bana daha büyük bir heyecan verdi. 7 yıl da Hat Bakım
Müdürlüğü’nde çalıştım, bu 7 yılın sonunda şu an çalıştığım Müşteri Uçakları ve İş Jetleri
Bakım Müdürlüğü’ne geçtim. Üç yıldır da burada çalışmalarımı sürdürüyorum.
Recai Bey hangi duyguyla THY’ye gittiniz, o zamanki duygunuz neydi?
RT: Auer dökümhanede elektrikçiydim. İş koşullarımız çok kötüydü. Her ne kadar elektrikçi
olsam da, o ortamda fazla bulunmasam da, gerçekten çok kötü çalışma koşulları vardı. THY
ilanını yeni bir iş fırsatı olarak gördüm. İlanı gördüğümün ertesi günü Yeşilköy’e gittim ve
müracaatımı yaptım. THY bir okuldu, kendimizi geliştirmemiz için de çok önemli bir marka
olarak gördük, ki hala da öyle. İşe başladığımız zaman bir ustamız vardı ilk zaman. Onun
tayini Ankara’ya çıktı. İki arkadaş kaldık mı? Soracak, edecek kimse yok! Baş başa kaldık,
tabiri caizse her şeyi kendi kendimizi eğiterek öğrendik, çözdük. Bir haftalık kursa gönderildik,
o bizim çıkış noktamız oldu diyebilirim. Gerisi bize kalmıştı…

Uçak Bakım’a geçtiğinizde kaç yaşındaydınız?

RT: 37 yaşında Uçak Bakım Atölyesi’ne geçtim. O zaman bölümde kadrosu en yüksek ben
vardım, ekip şefinden daha yüksekti kadrom. Kıdemim yüksekti, ama çömezdim… (gülüyor).
Çalıştım, çabaladım ve öğrendim uçak kısmını da. Boeing 727, 737/400/800, 757, A310 ve
ATP eğitimleri aldım.

Yer techizat uçak atölyesine geçmeniz zor olmadı mı?

RT: Yok, mesleğim elektrik olduğu için fazla da zorlanmadım. Tabii ki biraz değişik geldi ama
yer techizat da uçağın güç kaynağına yerde biz bakıyorduk. Ona da yatkınlığım vardı.
Alanınızda ne tür eğitim süreciniz oldu?

MB: Bütün uçak tipleri hakkında genel bir eğitim sürecimiz oldu. Ayrıca Boeing 737 (800)’de
çok çalıştım. Daha sonra hat bakıma geçtiğimde Boeing 777’de çok çalıştım. A320 serisinde
de çalışıyorum. Bu uçakların her birinin eğitimlerini aldım. Filoda bulunan A330 tip eğitim
eksiğim var sadece.

Recai Bey siz Haziran 1973’te işe başladınız. Mustafa Bey de sizden 30 yıl sonra 2002 yılında
başlamış. Yani siz işe başladığınızda Mustafa Bey daha doğmamış. Sizlerden dönemsel
farklılıkları değerlendirmenizi istesem neler söylersiniz?

RT: Havacılıkta lisan çok önemli, en önemli şart lisan… Bizim zamanımızda en önemli eksiklik
lisandı. Okulu yoktu İngilizce’nin. Enstitüden gelip de İngilizcesi olanlar daha başarılı olan
kişiler oldu. O zaman THY, İzmir’e 6 aylığına lisan kursuna gönderiyordu. Bunlar da şefler,
başteknisyenler oluyordu. Ben de kendi çabamla, özel kurslara giderek açığımı kapatmaya
çalıştım.

MB: Başarı değişmez, başarı her dönem için aynıdır. Her dönemin kendine göre zorlukları,
şartları ve farklılıkları var. Ama başarı aynıdır. THY’de veya başka bir şirkette, dil biliyorsanız,
gözleriniz ve kulaklarınız kapalı değilse; bu sektörde bir yerlere gelebilirsiniz. Sektör çok
küçük bir sektör; herkes birbirini tanır. Kimin çok başarılı olduğu, kimin başarısız olduğu çok
çabuk duyulur, bilinir. Ekip çalışmanızda uyumluysanız, çalışkansanız, işinizi severek
yapıyorsanız, pozitif enerjinizle arkadaşlarınıza güç veriyorsanız, başarılısınızdır. Yaptığımız iş
belli, uçak bakım teknisyenliği. Önemli olan bunu hakkıyla, layıkıyla yapmak!
Recai Bey, sizin zamanınızda bir usta-çırak ilişkisi vardı, değil mi? Şimdiki gibi daha kapsamlı iş
koşulları yoktu…

RT: Bizim zamanımızda yardımlaşma vardı, bizim zamanımızda yakın ilişkiler vardı. Bizim
zamanımızda ‘benim işim, senin işin’ diye bir şey yoktu. Bizde iş vardı ve o iş hep beraber
yapılırdı. Şimdi ise ferdileşme var. Gruplaşma var. Bizim zamanımızda işin bizim olup olmadığı
önemli değildi, hepberaber gider, olan işe yardım eder ve o işi bitirirdik.

Peki ne değişti?

MB: Aslında değişen bir şey yok, teknolojik gelişmeleri takip edenler kendini geliştirdi ve
emin adımlarla tırmanarak yollarına devam ediyorlar.

Recai Bey anınız çoktur sizin?

RT: 86 senesiydi. O zaman yer techizattayım. İzmir’e göreve gittim. Yapılması gerekeni yaptım, bir arkadaşım daha vardı. “Benim Dalaman’a gitmem gerekiyor, gelir misin?” dedi. O da jeneratörlere bakıyor. Telefon ettim, izin aldım Dalaman’a gittim. O zaman USAŞ vardı, yer hizmeti veriyordu. Gittiğimizde Dalaman’da Pan Amerikan 727 var; akü boşalmış, Apu’yu çalıştırmıyor. Jeneratör arızalı, elektrik veremiyoruz, yer Apusunun aküsü ile Apu’yu çalıştırdık. “Nasıl yapacaksınız?” dediklerinde; “Ben bir yolunu biliyorum” demiştim ve bu şekilde Apu’yu çalıştırmayı başardım. O gün o uçağı akü dolana kadar bekledik ve sefere verdik. Düşünün izinli olduğum halde, gezmeye gittiğim halde o gün o işi yapmaktan imtina etmedim. Bir anlamda arkadaşıma da yardımcı olmuş oldum…

Peki sizin meslektaş olma hikayenize gelmek istiyorum. İş arkadaşı değilsiniz, bu kayınbaba-damat hikayesi nasıl doğdu?

RT: Üç kızım var. En büyük kızım, THY’de çalışıyordu Damatla oradan tanışıyorlar. Kızımın
THY’de çalışması da benimle ilgili değil. Kızım hosteslik için başvuruda bulundu; hatta o
zaman yardımcı olmak için rahmetli Ahmet Kaya vardı, ona gittim. Bir şey yapamayacaklarını
söylediler. Kızım da hosteslik için başvurdu. Hatta o zaman kızıma ‘Annen kabul etmez.
Nerede kaldı? Nereye gitti? Merak eder” dedim. “Yok!” dedi, başvurdu. Gülay Hanım vardı,
personel müdürlerinden. Kızıma “Daktilo biliyor musun? Bilgisayar biliyor musun?” diye
sormuş, kızım da “Biliyorum!” demiş. “Seni Genel Müdürlüğe memur olarak alsak olur mu?”
demiş, o da kabul etmiş. Damatla da orada tanışıyorlar… Benimle ilgisi yok yani…
Mustafa Bey, kayınbabanızın meslektaşınız olması avantaj mı yoksa dezavantaj mı?
MB: Çok avantajı var! Havacılık sektöründe çalışıyorsanız, çevreniz havacılık sektörü oluyor.
Babamın kardeşi de havacılık sektöründeydi. Hatta öyle ki, eşimi istemeye gittiğimizde
sadece babam sektörden değildi. Geriye kalan herkes, havacılıktandı. Bir ara muhabbet öyle
bir hal aldı ki, babamın sıkıldığını fark ettim. Çünkü herkes aynı meslekten olunca sohbet
dönüp dolaşıp havacılığı geliyor.

Mesleki olarak sık sık paylaşımlarınız da oluyordur…

MB: Tabii ki… Dedim ya yaşamımız havacılık olmuş. Her zaman konuştuğumuz, paylaştığımız
şeyler. Babam A320’de oldukça tecrübeli. Özellikle ilk zamanlarda tecrübe alışverişimiz çok
oluyordu. Yaşadığı tecrübeleri bana aktarması, yaşanan olayların üstesinden nasıl geldiklerini
filan hep anlatırdı. Hala da konuşuruz bu konuları. Aynı meslekten olunca kayınbaba-damat
ilişkisinden öte bir arkadaşlık ilişkimiz de var. Bir şey yapılacaksa birlikte yaparız, aynı
sektörden gelmemizle ilgisi var mı bilmiyorum ama biz çok iyi anlaşıyoruz.

Recai Bey meslekte 40 yıl çalışmış biri olarak, gençlere neler tavsiye edersiniz?

RT: Gençlere en büyük tavsiyem işlerini ve eşlerini sevsinler. İşini seven kişi evine geldiğinde
mutlu olur, eşini seven kişi işine mutlu ve huzurlu gideceğinden işinde daha başarılı olur.
Diğer bir husus da dikkat, dikkat, dikkat! İşlerinde aman çok dikkatli olsunlar. İşlerine saygı
göstersinler, işlerini layıkıyla yapmak için kendilerini yetiştirsinler. İşini iyi yapan, kendini
geliştirmek isteyen, çaba gösteren her koşulda başarılı olur ve istediği yere de gelebilir.
Çalışma arkadaşlarına mutlaka göz kulak olsunlar, birbirini her zaman kollasınlar. Birinin
görmediğini diğeri görür, bunu akıllarından çıkarmasınlar. Bir elin nesi var iki elin sesi var! Bu
boşuna söylenmiş bir söz değil. Ekip ruhu, arkadaşlık ruhu işimizde en önemli hususlardan bir
tanesi…

Mustafa Bey, siz neler söylersiniz?

MB: İşinizi seviyorsanız, şirketinizi seviyorsanız babamın da söylediği gibi bunun gereğini
yerine getirmek zorundasınız. Milyon dolarlık araçlara bakıyoruz, onları en iyi şekilde
bilgimizle, tecrübemizle kollamamız gerekiyor. Ufak bir hata, büyük prestij ve can kaybına
neden olabilir. Onun için yaptığınız işi iyi yapacaksınız, şirketinizin prestijini kollayacaksınız.
İşimizin ciddiyeti her şeyden önce gelir, diyebilirim. Şirketiniz mutlu ise siz de mutlusunuz!
Bir uçağın teknik arızadan geri dönmesi, sadece maddi kayıp değil büyük itibar kaybı da
yaratır.

Çok kritik ve çok stresli bir mesleğiniz var… Bu stresi yönetmek için bir formül var mı? Ya da
siz bununla nasıl başa çıkıyorsunuz diye sormak isterim?

MB: Bence stres biraz da bilgi eksikliğinden ileri geliyor. Eğer işinizi iyi biliyorsanız; ne
yaptığınızı bilirsiniz ve emin bir şekilde işi teslim edersiniz, stresi de yönetebilirsiniz. Bizdeki
stres uçağın geç kalması olabilir. Onun haricinde yapılacak bir şey varsa yapılır ve o iş
zamanında teslim edilir. Yani zamanın yarattığı bir stres elbette var! Ama o kadar da normal
diye düşünüyorum. İlk zamanlar rüyalarıma giriyordu işim. Ama bilgi arttıkça, tecrübe artıkça
rahat olma durumu da aynı oranda artıyor. Bir diğer husus da ekip ruhu! İş hayatında
uyumlu, birbirini kollayan, birbirini kontrol eden çalışma arkadaşlarınız da varsa; her şey çok
daha kolay olabiliyor. Stres yok mu var tabii; uçağa yolcu binmiş oluyor, herkes sizi bekliyor!
İşte o zaman stres oluyor. O zamanlarda hem işinizi iyi yapmak zorundasınız, hem de zamanı
kollamak zorundasınız. Bu durumda herkes “Ne kadar sürer?” diye sorar. Eğer 10 dakika
demişseniz, 10 dakika sonra bitmiş olması gerekir. Bunun yarattığı stres de işimizin doğası…
Recai Bey emekli oldunuz, nelerle uğraşıyorsunuz? Emekliliği yönetmek de ayrı bir durum
olsa gerek?

RT: Benim uçaktan daha mühim işlerim var şimdi (gülüyor)… İki tane torunum var onları
okula götürüp getiriyorum (gülme kahkahaya dönüşüyor)… Çok daha mesuliyetli iş!
MB: Torunlarıyla ilgilenir. Gezmeyi çok sever. Dünyada gezmediği herhalde bir Avustralya
kıtası kaldı! Çalışma zamanında da çok gezmiş. Şimdi de fırsat buldukça hep beraber
geziyoruz. Dünyanın birçok ülkesine gittik diyebilirim. Bireysel olsun, beraber olsun dünyayı
sürekli geziyoruz.

Kayınbaba-damat böyle gezince nasıl karşılanıyorsunuz?

RT: Güney Kore’ye gitmiştik. Şehir turunda rehber, şoför bir de ikimiz varız. Rehber sordu,
neyiniz olur, kayınbabam dedi. Çok şaşırdı… Mustafa anlatsın…
MB: Çok şaşırınca ”Biz aynı zamanda arkadaşız” dedim. Baya bir gülüştük filan. Çok güzel
anılarımız oldu. Hala da bu anıların üstüne yenilerini eklemek için çaba gösteriyoruz.
Son olarak neler eklemek istersiniz?

RT: Havacılıkta çalışanlar için söylüyorum; birincisi işlerinin kıymetini bilsinler; ikincisi de
emekli olmadan 6 ay önce, emekli olduklarında ne yapacaklarının planlamasını yapsınlar.
Rota olmadan emekli olmak, dümeni kırık gemi gibi nereye çarpacakları belli olmaz…
MB: Bir de çıktığınız kapıyı, çarpmadan çıkmak gerekiyor. Emekli olduktan sonra bir hobi,
uğraş yaşama renk katar diye düşünüyorum.

SPOT1: Bizim zamanımızda yardımlaşma vardı, bizim zamanımızda yakın ilişkiler vardı.
Bizim zamanımızda ‘benim işim, senin işin’ diye bir şey yoktu. Bizde iş vardı ve o iş hep
beraber yapılırdı. Şimdi ise ferdileşme var. Gruplaşma var.

SPOT2: Ekip çalışmanızda uyumluysanız, çalışkansanız, işinizi severek yapıyorsanız, pozitif
enerjinizle arkadaşlarınıza güç veriyorsanız, başarılısınızdır. Yaptığımız iş belli, uçak bakım
teknisyenliği. Önemli olan bunu hakkıyla, layıkıyla yapmak!

SPOT3: Gençlere en büyük tavsiyem işlerini ve eşlerini sevsinler. İşini seven kişi evine
geldiğinde mutlu olur, eşini seven kişi işine mutlu ve huzurlu gideceğinden işinde daha
başarılı olur.”

SPOT4: Babamın söylediği şeyler maalesef çok gerilerde kaldı. İş imkânı az ve rekabet çok
fazla. Bilginiz beceriniz yerinde değilse, olması gereken kişi siz değilseniz sektörde
tutunamazsınız.

SPOT5: “Bir elin nesi var iki elin sesi var! Bu boşuna söylenmiş bir söz değil. Ekip ruhu,
arkadaşlık ruhu işimizde en önemli hususlardan bir tanesi…”
SPOT6: “THY’de veya başka bir şirkette, işinizde iyiyseniz ve dil biliyorsanız, gözleriniz ve
kulaklarınız kapalı değilse; bu sektörde güvenle yolunuza devam edebilirsiniz.”

Önerdiklerimiz

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği