Thumbnail
  • 15.02.2025

Ülkemizin havacılık alanında attığı adımlar, neredeyse Wright Kardeşler’in ilk uçan araçlarını uçurmaya başladıkları dönemle eşzamanlıdır. Ne var ki uzaya yönelik çalışmalarda dünyadaki gelişmelere paralel bir gelişmeden söz etmek mümkün değil. 

Vecihi Hürkuş’un İzmir Seydiköy Hava Mektebi’nde ‘Vecihi K-VI’ adlı uçak projesini gerçekleştirmesi, 1930’lu yıllarda sivil havacılık okulu kurması; Nuri Demirağ’ın Beşiktaş’ta bir tayyare fabrikası kuran ve Yeşilköy’de bir pilot okulu açmış olması, 1944 yılında ‘Nu D.38’ adlı yolcu uçağı imal etmiş olması, Türk havacılık tarihine damga vurmuş, aynı zamanda uzay yolunda da atılmış ilk adımlar olarak değerlendirilebilir. 

Uzay, insanlığın doğuşundan bu yana her daim gizemini koruyan bir alan olmuştur. İnsanoğlunun astronomi ile ilgili ilk teması Güneş ve Ay ile olmuş, önce Dünya’daki yaşamın düzenlenmesi ve şekillenmesinde etkisi olduğu ispatlanan bu gök ‘cisimleri’ üzerinde olmuş. Ardından tarih boyunca farklı bilim insanları uzayın derinliklerinde bulunan ve geceleri parıldayan yıldızlar ve gezegenlerin ne olduğu konusunda araştırma yapmışlar. Önceden çıplak gözle araştırma yapılırken, 1609’da Galileo Galilei’in teleskobu icat etmesinin ardından uzayın keşfinde önemli bir devrim yaşanmıştır. Antik dönemlerde dahi Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gezegenleri bir yıldız olarak bilinse de, teleskobun icadıyla birlikte bunların gezegen olduğu anlaşıldı.

NASA’nın Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü (STScl) ile ortaklaşa geliştirdiği ve 1990’dan bu yana dünya yörüngesinde uzay gözlemi yapan Hubble Uzay Teleskobu ise, insanlığın uzayla ilgili merakı adına önemli bir dönüm noktası oldu. Bugün evrene dair bilinmeyenler konusunda büyük bir devrim gerçekleştirmiş olan Hubble Uzay Teleskobu’nun ardından 2021 yılında uzaya gönderilmesi planlanan James Webb Uzay Teleskobu, Hubble Uzay Teleskobu’nun yerini alacak ve Büyük Patlama’dan Güneş Sistemi’nin oluşumuna kadar uzayın bilinmeyenlerine dair birçok konuda önemli bilgiler sağlayacak. 

Bugün itibariyle ülkelerin uzay yarışları dünyada önemli bir yol kat etmiş durumda. ABD, Rusya, Çin, Japonya, Kanada ve bazı Avrupa ülkelerinin uzaya dair ciddi bir bütçe ayırdıklarını biliyoruz. Ve bugün günlük yaşantımızda var olan tüm teknolojik gelişmelerin altyapısında uzay araştırmalarına yönelik yapılan teknolojik gelişmelerin de önemli bir payı var. İnsanlık tarihinden bu yana daha önce hiç görülmemiş bir sürecin içindeyiz. Nüfusu sürekli artan, ihtiyaçları sürekli gelişen ve tüketimin had safhalarda olduğu bir dönemden geçiyoruz. Dünyayı sınırlı bir kaynak olarak gördüğümüzde artık uzay çalışmaları, gelecekte var olmak ve etkin olmak adına kaçınılmaz bir hedef olarak ülkelerin stratejik planlarının önemli bir parçası olarak görülüyor. Peki tüm bu tarihsel gelişmeler ışığında Türkiye, uzay çalışmalarının neresinde? Önce Türk havacılık tarihine bakarak bu sorunun yanıtını bulmaya çalışalım. 

Harezmi’den bugüne uzay ve havacılık adımları

Tarihimize baktığımızda gözlerini uzayın derinliklerine çevirmiş birçok gök bilimcimizle karşılaşırız. İlk olarak 9’uncu yüzyılda yaşamış ve cebir ile ilgilenmiş ilk Türk astronom olan Harezmi’yi görürüz. Tarihte Dünya’nın döndüğünü ilk defa dile getirmiş olan Biruni’nin yanı sıra Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Takiyüddin, Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddin Cemşid, Mü`in Al–Din El–Kaaşi, Fatin Hoca, Dilhan Eryurt, Paris Pişmiş, Burçin Mutlu Pakdil gibi isimler bu konuda çalışmalar yapmış dünden bugüne gelen ünlü Türk gök bilimcilerimizden bazılarıdır. Uzaya gözünü diken, bu alanda araştırma yapan ve güneş sistemini inceleyen bilim insanlarımızın dışında havacılık alanında denemeler yapmış mucitler, bilginlerimiz de vardır. 1010 yılında insanın uçma hayallerine yönelik araştırmalar yapan Farablı İmam İsmail Cevheri’nin Nişabur Ulucamii üzerinden kendini boşluğa bırakması… 1159 yılında Siracettin Doğulu’nun İstanbul Atmeydanı’nda bulunan kuleden can vermesi pahasına uçuş denemesi yapması… 17’nci yüzyılın başlarında Hezarfen Ahmed Çelebi’nin kendi yapmış olduğu kanatlarla, Galata Kulesi’nden Üsküdar’daki Doğancılar’a kadar uzanan 3358 metrelik mesafeyi uçarak geçmesi… Yine aynı dönemde yaşamış Türk bilgini Lagari Hasan Çelebi’nin icat ettiği roketle Sarayburnu’nda uçuş denemesi yapıp yine kendi yaptığı paraşütle sağ salim denize inmesi… Türk Hava Kuvvetleri’nin kurulması için 1910 yılında Harbiye Nazırı ve Genel Kurmay başkanı görevine gelen Mahmut Şevket Paşa’nın emri ve Kurmay Yarbay Süreyya Bey’in (İlmen) girişimleri üzerine 1911 yılı içerisinde pilot yetiştirme ve uçak alımı çalışmalarına başlanması… 1911’de Süvari Yüzbaşı Fesâ (Evrensev) ve İstihkam Teğmen Yusuf Kenan Beyler’in Fransa’daki Blériot Okulu’na uçuş eğitimine gönderilmesi… 1912 yılında Yeşilköy’de hava meydanı ve uçuş okulunun kurulması, uçak sipariş edilmesi… Tüm bunlar bu süreç içinde atılan önemli adımlar olarak Türk havacılık tarihimizdeki yerini alır. 

Trablusgarp Savaşı’nın ardından 

Türk tarihinde havacılığa yönelik gelişmeler, İtalyanlar’ın Trablusgarp’ı işgal etmesi sonucunda patlak veren savaş ile birlikte hız kazanır. İtalyan ordusunun havacılık alanında üstünlük göstermesi, Osmanlı ordusunun havacılığa dair hızlıca yapılanması ihtiyacı olduğu sonucunu yarattı ve ardından yaşanan Balkan Savaşı sırasında Osmanlı Ordusu’nun oluşturulan hava kuvvetleriyle gerçekleştirilen keşif uçuşlarıyla daha etkin bir sonuç alması sağlandı. Bu dönem içinde gerek havadan yapılan keşif çalışmaları, gerek 1913 yılında Yüzbaşı Salim (İlkuçan) ve Rasıt Kurmay Yüzbaşı Kemal Beyler’in Bandırma’dan Yeşilköy’e uçarak Marmara Denizi’ni geçmesi, gerekse Pilot Teğmen Nuri Bey ile Edirne Telgraf Müfrezesi’nden Rasıt Üsteğmen Hami Bey’in 1913 yılında Edirne İstanbul arasında 3 saat 5 dakika süresince havada kalarak ilk uzun mesafeli uçuşu gerçekleştirmiş olması, havacılık tarihimiz açısından önemli adımlardır. 

Osmanlı ordusunun havacılık kabiliyetini geliştirme adına 1914 yılında İstanbul-Kahire-İskenderiye arasında uzun menzilli uçuş denemeleri de yapıldı. Bu denemeler sırasında şehitler verildi, üç uçak kaybı yaşandı. Pilot Yüzbaşı Fethi, Rasıt Üsteğmen Sadık, Pilot Teğmen Nuri Bey’ler havacılığımızın ilk şehitleri olarak tarihimizdeki yerlerini alsalar da; nihayetinde İstanbul Kahire-İskenderiye uçuşları Pilot Yüzbaşı Salim Bey ve Rasıt Yüzbaşı Kemal Bey tarafından gerçekleştirildi. 

Birinci Dünya Savaşı sırasında etkin bir rol üstlenmek üzere Kuvayı Havaiye Müfettişi Umumiliği (Hava Kuvvetleri Genel Müfettişliği) emrinde uçaksavar, topçu ölçme, sabit balon, meteoroloji birlik ve kuruluşları kuruldu. Milli mücadele döneminde ağır bir sekteye uğramış olsa da, Anadolu’da gizlice yapılan havacılık çalışmaları neticesinde Türk havacılarının yaptığı keşif ve bombardımanlar oldu. 

Birinci Dünya savaşı sırasında pilot brövesi alarak 7’inci Tayyare Bölüğü’nde Ruslar’a karşı harekata katılan Vecihi Bey’in başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapması, ardından 9’uncu Harp Tayyare Bölüğü’nde bir av uçağı tasarımı yapması, İzmir Seydiköy Hava Mektebi’nde ‘Vecihi K-VI’ adlı uçak projesini gerçekleştirmesi, 1930’lu yıllarda sivil havacılık okulu kurması… Yine Beşiktaş’ta bir tayyare fabrikası kuran ve Yeşilköy’de bir pilot okulu açmış olan Nuri Demirağ’ın 1944 yılında ‘Nu D.38’ adlı yolcu uçağı imal etmiş olması, Türk havacılık tarihine damga vurmuş adımlar, aynı zamanda uzay yolunda da atılmış ilk adımlar olarak değerlendirilebilir. 

Türkiye’nin uzay hayalleri

 Özetle ifade edebileceğimiz, ülkemizin havacılık alanında attığı adımlar, neredeyse Wright Kardeşler’in ilk uçan araçlarını uçurmaya başladıkları dönemle eşzamanlıdır. Ki o dönemde dünya ile aynı hızda ilerlemek adına atılan önemli adımlar vardır. Ne var ki uzaya yönelik çalışmalarda benzer bir gelişmeden söz etmek mümkün değil. 

Türkiye’nin havacılık alanında çalışmalar yapmak üzere atılan önemli adımlardan biri 1973 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde kurulan Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı’nın (TUSAŞ) kurulmasıdır. TUSAŞ’ın ardından 1984 yılında Türk Hava Kuvvetleri’nin savaş uçağı ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak Türk-ABD ortak yatırım şirketi olarak TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii (TAI), ardından da 1985 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) kuruldu. 

2005 yılında TAI’nın tüm hisselerinin Türk hissedarlar tarafından satın alınmasından sonra TAI, TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. çatısı altında birleşti. Ardından faaliyetlerini havacılık ve uzay sanayi sistemlerinin geliştirilmesi, modernizasyonu, üretimi, sistem entegrasyonu ve yaşam döngüsü destek süreçleri şeklinde genişleterek Türkiye’nin teknoloji merkezi konumuna gelirken; dünya genelinde havacılık ve uzay sanayisinde çalışma yapan ilk yüz oyuncu arasına girdi.

Türksat’tan Göktürk’e TÜBİTAK’ın uzay çalışmaları

ABD ile Sovyetler Birliği’nin ikinci dünya savaşı sonrasındaki uzay rekabeti Ay’a yapılan insanlı uçuşlarla sonuçlanırken, Türkiye için uzaya yönelik ilk somut adımlar 1970’li yılların sonunda başlar. Öncesinde yapılan uzay çalışmaları, 1968 yılında İran ve Yugoslavya uydu istasyonlarını kullanmasından ibarettir. İlk uydu istasyonumuzu 1979 yılında kurduk. Ardından 1985 yılında kurulan TÜBİTAK ile birlikte uzay çalışmaları biraz daha hız kazandı ve 1994 yılında fırlatılan fakat başarısızlıkla sonuçlanan Türksat-1A’nın ardından, know-how’u bizim olmasa da ilk uydumuz olan milli haberleşme uydusu Türksat-1B’yi uzaya göndermiş olduk. Bunu iki yıl sonra uzaya gönderilen Türksat-1C izledi. 2001 yılında ise kapsama alanı daha geniş olan Türksat-2A uydusu uzaya gönderildi. Diğer ülkeler yaptıkları uzay çalışmalarında gözlerini milyarlarca kilometre uzaklıktaki yıldız ve gezegenlere dikerken, Türkiye’de milli uyduların yapılması, yerli uydu fırlatma rampalarının oluşturulması, Türk astronot yetiştirilmesi; uzay yolunda atılması gereken önemli adımlar olarak karşımızda duruyor ve Türkiye’de tüm bunlar üzerinde çalışma yürütecek bir ‘Ulusal Uzay Ajansı’ olmayışının eksikliği hissediliyordu. 

Türkiye’nin uzay çalışmalarında en etkin rol üstlenen TÜBİTAK’ın uzay çalışmalarındaki ilk adımları yer gözlem uyduları geliştirme çalışmalarından ibarettir. 2000’li yıllardan itibaren teknoloji transferi yöntemiyle Türkiye’nin uzay serüveni hızlanmış ve İngiliz uydu teknolojileri şirketi olan SSTL Surrey Satellite Technology Limited-Surrey işbirliğiyle ‘BİLSAT Uydusu’ yapılmış. Aynı dönemde Türkiye’nin uydu yapım sürecini öğrenmek ve bağımsız uydu yapabilme yeteneği kazanmak için İngiltere’ye 8 Türk araştırmacı gönderildi. Ardından Türk mühendislerle bir mühendislik modeli sayılabilecek Türkiye’nin ilk optik uzaktan algılama yer gözlem uydusu olan bir uydu daha yapıldı.

 Türkiye’nin uzay ve havacılık teknolojileri konusunda gelişimini sağlamak, ilgili alanlarda güncel araştırma konularını ortaya koymak, çözümlemek ve çözümlenmesine yardımcı olmak amacı ile 2001 yılında bir araştırma, teknoloji geliştirme ve uygulama enstitüsü olarak kurulan TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü (TÜBİTAK UZAY), dünyadaki gelişmeleri izleyerek, uzay teknolojileri alanında öncü olmak ve ülkemizin teknolojik bağımsızlığını sağlamak amacını göz önünde tutarak, uydu teknoloji sistemleri ve alt sistemlerinin yanı sıra, haberleşme sistemleri, uzaktan algılama, veri işleme ve havacılık teknolojileri projelerini yürütmeye başladı. 

BİLSAT projesi kapsamında TÜBİTAK UZAY tesislerinde yer istasyonu ve uydu üretim/test laboratuvarları kurulmuş ve burada tasarlanarak üretilen Çok Bantlı Kamera (ÇOBAN) ve Gerçek Zamanlı Görüntü İşleme kartı (GEZGİN) Türkiye’de uzay tarihçesine sahip ilk ürünler olarak kayıtlara geçmiş oldu. Ardından yerli olarak üretilen ilk yer gözlem uydusu olan ve 7,5 m. çözünürlükte pankromatik, 15 m. çözünürlükte RGB görüntü çekebilen RASAT’ın 2011 yılında yörüngeye gönderilmesiyle Türkiye, uydu teknolojisinde söz sahibi olmaya başladı. Sonraki süreçte bunu, Geliştirilen Yüksek Performanslı Uçuş Bilgisayarı (BiLGE), 100Mbps hızında X-bant Verici ve Gerçek Zamanlı Görüntü İşleme (GEZGİN-2) ekipmanları ile yerli uçuş ve yer istasyonu yazılımları izledi. 

2007-2012 yılları arasında ise Türk Hava Kuvvetleri’nin yüksek çözünürlüklü istihbarat uydusu ihtiyacını karşılamak için TÜBİTAK UZAY’ın ana yürütücülüğünde, TUSAŞ firması ile birlikte gerçekleştirilen 2,5 m. çözünürlüklü GÖKTÜRK 2 uydu projesi, Türkiye’nin kendi imkânları ile yüksek çözünürlüklü yer gözlem uydusu üretebilen 16 ülkeden birisi olmasını sağladı. 

Türkiye’de uzay çalışmalarına yönelik TÜBİTAK çatısı altında, 22 Haziran 1990 tarihinde Uzay Bilimleri ve Teknolojileri Komitesi (UBİTEK) kurulmuş. Mayıs 2000 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda Uzay Şube’nin kurulmasının ardından 26 Şubat 2001’de MGK kararı ile Türkiye Uzay Kurumu’nun (TUK) kurulması kararlaştırılmış, ancak sonuca gidilememiştir. İTU, HUTEN, TUBİTAK UZAY ve bazı birimlerin girişimleri ile Uzay Teknolojileri ve Eğitim Birliği (UTEB) ise, gönüllüler birliği olarak uzaya yönelik çalışmalar yürütmüşse de Türkiye’nin tek elden yürüttüğü bir uzay programı olmamış. 

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bünyesinde 1 Kasım 2011 tarihinde havacılık sanayi ve uzay teknolojilerinin geliştirilmesi, kurulması, kurdurulması, işletilmesi ve işlettirilmesi, havacılık sanayi ve uzay biliminin geliştirilmesi ile uzaya yönelik yeteneklerin kazanılması hususlarında, politika, strateji ve hedefler belirlemek üzere ‘Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğü’ oluşturuldu. Ancak daha etkin faaliyetler gerçekleştirmek üzere bir ‘ulusal uzay ajansı’ kurulması uzun  yıllardır dile getiriliyordu. Ne var ki, uzun bir süredir dillendirilen ve Türkiye’yi çağın ötesine taşıyacak ‘Türkiye Uzay Ajansı’, nihayet 2018’in aralık ayında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kuruldu. Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bünyesinde bulunan Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğü kapatılarak, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı çatısı altında faaliyet gösterecek ‘Türkiye Uzay Ajansı’ kurulmuş oldu. 

Türkiye Uzay Ajansı: Yeni Bir Başlangıç

2018 yılında kurulan Türkiye Uzay Ajansı, Türkiye’nin uzay alanındaki hedeflerini daha organize ve koordineli bir şekilde yürütme amacını güdüyor. Ajans, bugüne kadar birçok önemli projeyi hayata geçirmiş olmasına rağmen, Alper Gezeravcı’nın uzaya gönderilmesiyle birlikte bir dönemin kapanıp, yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Ajansın başlıca görevleri arasında yerli ve milli uzay projelerini koordine etmek, uluslararası iş birlikleri geliştirmek ve Türkiye’nin uzaya bağımsız erişimini sağlamak bulunuyor.

 Türkiye’nin Uzay Yolculuğunda Tarihi Adım: 

Alper Gezeravcı Uzaya Gitti

 Türkiye, uzaya ilk kez bir insan göndermenin gururunu yaşadı. Alper Gezeravcı, 19 Ocak 2024 sabah saat 00:49’da, Axiom-3 misyonu kapsamında Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) gitmek üzere fırlatıldı. Dragon uzay aracı, başarılı bir şekilde ISS’ye kenetlendikten sonra, Gezeravcı ve diğer astronotlar, uzay istasyonuna girişlerini tamamladılar. Bu tarihi misyon, sadece Türkiye’nin uzay araştırmalarındaki gelişimini göstermekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye Uzay Ajansı’nın kurulduğu 2018 yılından bu yana yapılan önemli yatırımların da bir sonucu olarak öne çıktı.

 Türkiye’nin Uzayda Geleceği

 Bugün Türkiye, uzay çalışmalarında önemli bir yol kat etmiştir. Türksat-6A haberleşme uydusu, İMECE uydusu ve Milli Yer İstasyonu gibi projeler, Türkiye’nin uzayda bağımsızlık yolunda önemli adımlar attığını gösteriyor. Ayrıca, Türkiye Uzay Ajansı’nın koordinesiyle yapılan çalışmalarla, uzay alanındaki teknolojik altyapı güçlendirilmeye devam edilmektedir.

Türkiye’nin Uzay Hedefleri: 2023 Sonrası

 Türkiye Uzay Ajansı, 2023’te açıklanan Milli Uzay Programı çerçevesinde birçok önemli projeyi hayata geçirmeye başladı. Bunlar arasında yerli haberleşme uydusu Türksat 6A, yer gözlem uydusu İmece, ve yörüngeye yerleştirilen GÖKTÜRK-1 gibi projeler bulunuyor. Ancak Türkiye’nin en büyük hedeflerinden biri, uzaya bağımsız erişim sağlayabilmek. Bu doğrultuda fırlatma sistemlerinin geliştirilmesi, uzaya insanlı uçuşlar yapılması ve uzayda bilimsel keşifler yapmak adına önemli adımlar atılmaktadır.

 Uzay Ajansı’nın Stratejik Projeleri

 Türkiye Uzay Ajansı, kısa vadede birkaç stratejik projeyi daha hayata geçirmeyi hedefliyor. Bunlar arasında:

 • Yerli Fırlatma Sistemleri: Türkiye, kendi fırlatma roketlerini geliştirerek, uzaya bağımsız erişim sağlama hedefini koyuyor.

 • İnsanlı Uzay Misyonları: Türkiye, gelecekte insanlı uzay uçuşları gerçekleştirmeyi planlıyor. Alper Gezeravcı’nın uzaya gönderilmesi, bu hedefin bir adım daha yakından gerçekleştirildiğini gösteriyor.

 • Gözlem Uyduları ve Yerli Teknolojiler: Yerli ve milli uyduların sayısını artırarak, Türkiye’nin uzay araştırmalarındaki kapasitesini güçlendirmek. Gözlem uyduları, iklim değişikliği, doğal afetler, tarım ve güvenlik gibi pek çok alanda kullanılacak.

Önerdiklerimiz

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği