CELAL VE ŞUAYYİP KILIÇ KARDEŞLER:
"TEKNOLOJİ İLERİ, İNSANLIK GERİ GİDİYOR"
Yıllarca THY’de uçak bakım teknisyeni olarak çalışıp ardından emekli olan Celal ve Şuayyip Kılıç kardeşler, bugün uçak bakım işinin teknolojinin yardımıyla çok kolay hale geldiğine dikkat çekerken, “Teknoloji ileri gidiyor, insanlık geri gidiyor” diyerek yine de eskiden daha samimi ve daha içten bir iş ilişkisi olduğuna vurgu yapıyorlar.
UTED: Celal Bey, Şuayyip Bey öncelikle dergimizde yer almayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sizleri tanımak isteriz önce... Uçak teknisyenliği süreciniz nasıl başladı?
CK: 1953 doğumluyum. Şişli Motor Sanat Enstitüsü’nden 1971-1972 yılında mezun oldum. Sonrasında Çukurova Caterpillar şirketinde çalışmaya başladım. Burada motor atölyesinde yaklaşık iki yıl çalıştım. Caterpillar’da birlikte çalıştığımız ve daha sonra THY’ye geçen Celal adında bir arkadaşımız vardı. Arada gelir giderdi. O geldi THY’nin teknisyen alacağını söyledi, maddi imkanları da tatminkardı. Havacılık işi, adı üstünde ‘havalı’. Cazip geldi tabii. Gittik müracaat ettik, imtihana girdik. Önce yazılı imtihan, hatta unutmam, diğerlerinden ayrı 4 soru da motordan sordular. Sonrasında mülakata aldılar, 20 gün sonra cevap geldi, “İşbaşı yapabilirsiniz” diye. Böylece 1974 yılında THY’de iş başı yapmış oldum.
ŞK: Ben 1960 doğumluyum. Alibeyköy Endüstri Meslek Lisesi mezunuyum. 1982 yılında askerden geldikten sonra gazeteden gördüğüm bir ilan üzerine THY’nin teknisyen alacağını öğrendim. Arçelik’te çalışıyordum. Hemen ağabeyim Celal’i aradım. Tecrübeli olduğu için nasıl olacağı ile ilgili bilgi verdi. Biz yazılı imtihana alınmadık, mülakat ile alımlar yapıldı. Sonrasında ağabeyime sorduğumda mülakata girenlerin işbaşı yaptığını öğrendim. 4-5 ay geçti ondan sonra çağrıldık. Sonradan öğrendim ki biz yedek listesindeymişiz.
UTED: Sınavdan sonra ne tür eğitimlerden geçtiniz?
CK: İşe başladıktan sonra, depo sayımına denk geldik, kaç senedir olmamış. 74’te alınan tüm arkadaşlar, depo sayımına gittik. Yaklaşık üç ay orada çalıştık. O zaman kart sistemi vardı. Hangi parça var, hangi parça yok o kart sistemiyle manuel olarak kayıt altına alınırdı. Stok kontrolde onları harf sırasına göre düzenlerdik. Orada işimiz bittikten sonra bizi tekrar atölyelere gönderdiler. Temel eğitim kurslarına başladık, daha sonra da tip kurslarına başladık. DC-9 ilk tip eğitimim oldu. Sonra sivil havacılıkta lisans alma dönemi başladı. Yazılısözlü imtihanlar sonrasında lisansımızı alıyorduk. Sonrasında uçuşlara başlıyorsun ve mühür vurma yetkin oluyor.
UTED: İlk uçağa ne zaman bindiğinizi hatırlıyor musunuz?
CK: Uçağa binmek için bir yılı doldurmak gerekiyordu. İlk kez uçağa Yeşilköy’den Ankara’ya gitmek için bindim. 707 uçağıydı. Bayağı tırstığımı hatırlıyorum. 707, dört motorlu eski bir uçak tabi. Kalktığında bayağı sarsıldığımı hatırlıyorum. Koltuklara sımsıkı tutunduğumu hiç unutmam! Ondan sonra alıştık tabii…
ŞK: Ben de aşağı yukarı aynı süreçlerden geçtim.
İki kardeşin uçak teknisyenliği yapması, işi eve taşımanıza vesile oluyor muydu?
ŞK: Aynı süreçlerden geçtiğimiz için ve ağabeyim tecrübe olarak benden 7-8 yıl önce mesleğin içine girdiği için, tecrübelerini bana aktarıyordu. Kendisine soruyordum, tespit edilemeyen bir arızanın nedeni ne olabilir diye. Veyahut olağan olmayan durumları birbirimizle paylaşıyor ve üzerinde ister istemez konuşuyorduk.
UTED: Sizin zamanınızda iş arkadaşlığı nasıldı?
ŞK: Çok güzel bir iş ortamımız vardı. Senelik iznimize çıktığımızda, bir an önce izin bitse de işe gideyim diye bakardık. Şu anda Türkiye’de bunu söyleyebilecek bir çalışan var mıdır? Zannetmiyorum...
UTED: Şu anda aynı şey geçerli mi peki?
ŞK: Maalesef geçerli değil.
UTED: Peki ne değişti de bugün başka bir hal aldı bu durum?
CK: İnsanların karakterleri ve çevreleri değişti. Nasıl kısa yoldan zengin olurum, rahat ederim derdindeler… Şu an durum bu! Saygı sevgi denilen şey kesinlikle yok! Eskiden ast-üst vardı, şimdi o da yok…
ŞK: Genel müdür yardımcımız tüm çalışanları ismiyle tanırdı. Sabahçı olduğumuzda (vardiyalı çalışıyorduk), ofisine geçmeden önce hangara gelir bizlerle selamlaşır, arızalı olan uçakları dolaşır, durumla ilgili bilgi alırdı, sorunları yakından takip ederdi.
CK: En basiti… Diyelim bir arkadaşımız evlenecek, o zamanlar ekonomik imkanlar bugünkü kadar gelişmemişti, aramızda para toplardık. İzin günlerimizde gider evini badana yapardık, eşyasını yerleştirirdik. Böyleydi, bir aile gibiydik. Mesela uçağın bakımı yapılıyor, biri kanada bakıyor biri gövdeye. İşi biten gider diğerine yardım ederdi, işinin bir an önce bitmesi için. “İşim bitti, benden bu kadar” yoktu. Beraber bitirir, beraber otururduk. Şimdi ise işi biten köşesine çekiliyor, hiç bir şey umurunda olmaz. O eski yardımlaşma asla yok!
UTED: Önceki dönemlerde çalışmış olmaktan çok memnun görünüyorsunuz…
CK: İyi ki o zaman çalışmışım, iyi ki o insanlarla çalışmışım, kendimi çok şanslı görüyorum. Şimdiki durumdan hiç haz almıyorum, çoğu şey bana yavan geliyor. İyi ki o zaman THY’de tüm bunları yaşamışım.
UTED: Oysa eskiden çoğu şey çok daha zordu, teknik olsun, imkânlar olsun… Şimdi uçaklar arızalarını kendi söylüyor diyorsunuz…
CK: Tüm zorluklara rağmen, her şey çok daha samimiydi, içtendi. Teknoloji ileri gidiyor, insanlık geri gidiyor ne yapayım ben!
Teknik Genel Müdür Teknik yardımcımız Yusuf Bolayırlı vardı. Allah selamet versin! Sabah hangara gelirdi, içeride arızalı uçaklar olurdu. Bilgi alırdı, “Şunda ne var?”, “Bunda şu şu var...”, “Bunda ne var?”, “Efendim şunu şunu yaptık fakat arıza giderilemedi, üzerinde çalışıyoruz”, “Ben bilmem ama, şunu değiştirirseniz iyi olur!” “Ben bilmem ama, şunu şunu yaparsanız sorun hallolur diye düşünüyorum” bizi rencide etmemek için, söze “ben bilmem ama” diye başlardı. “Bence” diye başlar öneri sunardı. Ve gittikten sonra söylediğini yapardık, sorun çözülmüş olurdu.
ŞK: Hala o arkadaşlarımız, yöneticilerimizle, beraber olduğumuz arkadaşlarımızla aynı samimiyette buluşuyoruz, paylaşıyoruz, görüşüyoruz.
UTED:Uçak bakım teknisyenliği, teknolojinin gelişimine paralel bir değişim içinde... Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tür bir gelişime uyum sağlamak kolay mıydı önceden?
ŞK: Şimdiki teknoloji çok başka bir hal aldı. Artık uçaklar kendi arızalarını kendi söylüyor. Arızanın nerede olduğu, neyin değiştirilmesi gerektiği dijital olarak biliniyor. Eskiden deneme yanılma, ustaların tecrübelerinden faydalanma oluyordu. Ama şimdi çok başka bir durum söz konusu. Üreticinin hazırladığı bakım onarım sistemi var ve ona göre tamirat yapılıyor.
CK: Bu durum Airbus ile birlikte oldu. İlk elektronik, yarı elektronik uçaklar bunlardı. Bunlara bizim alışmamız zor oldu tabii. Boeinglere alışmışız, Airbuslar gelince “A bunlar bizden akıllı!” dedik. Ekranda her şey belirir oldu, söyler oldu. Allah sağlıklı ömürler versin bir mühendisimiz vardı Cavit Altınsoy. O da Airbus üzerine kendini adamış bir arkadaşımızdı. Bilmediği yoktu, o bize çok yardımcı oldu. Airbus bilgimi ona borçluyum.
UTED: Yurtdışında mesleğe dair aldığınız eğitimler oldu mu?
ŞK: Airbus 310 ve 340 eğitimleri için yurt dışına gittim. Fransa’nın Toulouse şehrine gittim.
CK: Ben Airbus 310 eğitimi için İsviçre’ye gittim. Bir diğer eğitim için de Amsterdam’a gittim. Onun dışında da THY uçaklarında meydana gelen arızaların giderilmesi için yurtdışına çok gitmişliğimiz var tabii.
“İşe gittiğiniz zaman evdekini evde bırakmanız gerekiyor. Dışarıdaki problemleri işe taşımamak gerekiyor. Olmadığında dalgın oluyorsun, emniyeti unutuyorsun, yanlış yapıyorsun.”
UTED: Yurtdışı eğitimleriniz sırasında karşılaştığınız, bizimle paylaşmak istediğiniz anılarınız var mı?
CK: Airbus’ın bir tanesi havada motor yakmış. Tek motorla Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Johannesburg’a iniyor. Biz buradan motor götüreceğiz. Askeri nakliye uçağı istendi, olmadı. Motoru biz üçe parçaladık, çünkü uçağa sığmıyor. Üç parça halinde yüklendi, götürdük. Gerekli diğer alet hırdavat ile birlikte gittik. Bize bir hangar verdiler. O motor değiştirme işinin orada büyük bir merak uyandırdığını, bu işi nasıl yapacağımızı merak ettiklerini gördük. Tabi orada bulunanlar da Afrikalılar değil; İngiliz, Alman vs. Yanan motoru indirdik, yeni motoru monte ettik ve gerekli testleri yaptıktan sonra geri geldik. Gerçekten çok fiyakalı bir durum olmuştu…
ŞK: 6 yıl 7 ay Tayland’da Bangkok’ta kaldım ben de. Airbus 340’lar yeni çıkmıştı. THY onun ilk alıcılarından ve ilk uçuranlarındandı. Yeni bir teknoloji, yeni bir uçak. Uzak Doğu seferleri yapılıyor. Ben de bizim uçakların bakımlarını yapıyorum. Oradayken başka ülkelerin çalışanları yardım isterlerdi, onlara yardım ederdim. Hatta evdeyken bile arar, bilgi alırlardı. Ben de onların takım ve malzemelerinden istifade ederdim. Çok iyi bir ilişkimiz vardı. Çok da rahat bir dönem oldu benim için, tek başımaydım ve ne sorun olursa olsun çözebiliyordum.
UTED: Bu arada evlendiniz, çoluk çocuğa karıştınız. İş yaşamınızın ev yaşamına yansımaları nasıl oldu? Anlatır mısınız?
ŞK: Eşim de THY’de memurdu. O normal mesai yapıyordu. Benim vardiya olduğu için birbirimizi göremediğimiz dönemler oldu tabii. Ben işten geliyordum, o işe gidiyordu. Böyle devam ettik uzunca bir süre. Çocuğumuza rahmetli annem ve kayınvalidem bakıyordu. Şirketimizin bir diğer iyi tarafı kreşi de vardı. Çocuğu daha sonra oraya vermeye başladık.
CK: Benim de hanımım ilkokul öğretmeniydi, 1980’de evlendim. İzinlerimi eşimin sömestr tatillerine denk düşürmeye çalışırdım. Hep öyle yaptım. Bazen olurdu ki misafir gelmiş, ben gece vardiyasındayım misafirden izin isteyip işe giderdim. “Siz oturun, keyfinize bakın! Ben gidiyorum!” dediğim çok oldu.
UTED: Tüm anlattıklarınızdan şunu çıkarıyorum “İş, her şeyin önünde” gibi, doğru mu anlıyorum?
ŞK: Kesinlikle iş her şeyden önce gelir…
CK: Evet, doğru önce iş gelir.
Gelecekten umutluyum. Gençler de umarım hatalarını giderirler, geçmişten süzülerek gelen değerlere sahip çıkarlar. Onlardan da umutluyum.
UTED: İşinizin bir de disiplin gerektiren bir yönü var ki, çok çok önemli. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
CK: İşin her şeyden önce geldiğini söyledik ya, işe gittiğiniz zaman evdekini evde bırakmanız gerekiyor. Dışarıdaki problemleri işe taşımayacaksın. Olmadığında dalgın oluyorsun, emniyeti unutuyorsun, yanlış yapıyorsun. Onun için dışarıda ne olursa olsun, işe başladığınız zaman sadece işinizi düşünmek zorundasınız. Disiplin çok önemli, bizim işimizin yüzde 99’u disiplindir dersek, abartmış olmayız.
ŞK: Ağabeyime katılıyorum, çünkü neticede can taşıyan bir aracın başındasınız. Mekanik dönemden bahsediyorum, herhangi bir şeyi takmayı unuttunuz gitti. Kazaya sebep olma ihtimali vardı. Kendimizi işimize adapte etmek zorundaydık. Sorunlar olmuyor muydu? Oluyordu tabii, ama öncelik işteydi.
UTED: Hala çalışıyorsunuz, eski ile yeniyi karşılaştırıyor musunuz?
ŞK: Yeni sistemde kayıt çok çok önemli. Ne yaptın, ne ettin her şeyi kaydediyorsun. Uçak imalatçısının isteklerinin dışına çıkamıyorsunuz. İnisiyatif kullanma diye bir şey yok. Eskiden böyle değildi. Eskiden usta-çırak ilişkisi vardı, bazı şeyleri tartışabilirdiniz. Ama şimdi buna müsaade edilmiyor. Ne deniliyorsa onu yapmak zorundasınız, onun dışına çıkamazsınız. Her şey tek tek kaydediliyor. Söz konusu belgeler üç yıl saklanır. Herhangi bir şeyde kim ne yapmış ona bakılıyor. Ortaya konan talimatlar, tecrübeler insan emniyeti için, bizler de bunlara uymak zorundayız. Kısacası bir Amerikalı, Avrupalı ne yapıyorsa biz de aynısını yapıyoruz.
UTED: Celal Bey emekli olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
CK: 2008’de emekli oldum, emekli olduktan sonra farklı firmalarda yine çalışmaya devam ettim. My Technic’te yaklaşık iki yıl çalıştım, çok da mutluydum. Ama uzaklıktan dolayı her gün 85 kilometre yol git gel, yoruldum ve bıraktım. Onurair’de çalıştım, yaklaşık 5 ay. Sonra MNG’de çalışmaya başladım. Yaklaşık 4 yıl da orada çalıştım, sonra MNG’yi Habom satın aldı. Yaş haddinden Habom’dan emekli olmuş oldum. Yaklaşık üç yıldır da evdeyim, yine boş durmuyorum. Toprakla uğraşmayı çok seviyorum. Doğayı, hayvanları çok seviyorum. Karaburun’da ufak bir bahçem var, hayvanlarım var onlara bakıyorum. Kedilerim, köpeklerim var onlarla zaman geçiriyorum, onların sağlıklarıyla, beslenmesiyle ilgileniyorum.
UTED: Emekli olduktan sonra işinizi özlediğiniz oluyor mu?
CK: Evet, özlüyorsunuz. Bir kere alışkanlıklarınız yine devam ediyor. Hala sabah altı gibi kalkarım. Her uçak gördüğünüzde dönüp bakıyorsunuz, tanımaya çalışıyorsunuz. O özlem hep devam eder diye düşünüyorum; ama doğayı da çok seviyorum, hayvanlarla ilgilenmek beni mutlu ediyor.
UTED: Şuayyip Bey siz de emekli oldunuz ama hala Turkish Technic’te çalışmaya devam ediyorsunuz. Neler söyleyeceksiniz?
ŞK: Evet, ben de hazırlık yapıyorum. Artık yorulduğumu da hissediyorum. Öncelik olarak dededen kalma Sinop’ta köyde bir evimiz var ahşaptan, onu onarmayı düşünüyorum. Yüz yıllık bir ev, gelecek nesiller de görsün istiyorum. İlk işim bu olacak. Atalarımızın hatırasını yaşatmak istiyoruz.
UTED: Son olarak eklemek istediğiniz varsa buyurun…
CK: Gelecekten umutluyum. Gençler de umarım hatalarını giderirler, geçmişten süzülerek gelen değerlere sahip çıkarlar. Onlardan da umutluyum. İnsanlığın iyi bir yere geleceğine olan inancım, mesleğimiz için de geçerli. Yeter ki herkes elinden gelen gayreti göstersin.
ŞK: İyi ki bu işi seçmişim. Tesadüf oldu belki, çok memnunum. Türkiye genelinde doktoru mühendisi de dâhil herkes işinden şikâyet eder, mesleğini önermez. Ben memnunum ve öneriyorum da.
UTED: Bizler de zaman ayırdığınız için, güzel duygularınızı paylaştığınız için, çok teşekkür ediyoruz…