Bir semt düşünün tarihi 1700’lü yıllara dayanıyor. Bir semt düşünün orada doğmuş, büyümüş ve yaşamaktasınız. Bir semt düşünün ki burası İstanbul’un en renkli, en güzel, en canlı ve en elitist semtlerinden birisi. Evet, burası Avrupa yakasının göz bebeği Nişantaşı. Bu ay sizlere bir Nişantaşılı olarak burayı anlatmak istiyorum.

 

 

Önce tarihine bakalım: Eskiden padişahların ava çıktıkları zaman yaptıkları ok atma yarışmalarında en uzak yere attıkları okun düştüğü yere, anıt nite­liğinde nişan taşları dikilirmiş. Ok atma yarışlarının yapıldığı yer bugün de aynı isimle anılan Okmeydanı olup, hedef Nişantaşı’ndaki nişan taşları imiş. Semtte mevcut halen beş tane nişan taşı bulunuyor. Birinci­si Teşvikiye Camiinin avlusunda tam kapı girişinde bulunan taş; Padişah 3. Selim zamanında yaptırılmış (1790) üzerinde 23 adet ferman bulunuyor. İkincisi yine Teşvikiye Camiinin avlusunda ve ortada bulunan taş, Padişah İkinci Mahmut zamanında 1811’de yaptırılmış. Üzerinde ise 32 adet ferman bulunuyor. Üçüncü taş Harbiye Karakolu’nun önünde. Padişah Abdülmecid zamanında1853-1854 yılları arasında dikilmiş. Bölge Abdülmecid zamanında iskâna açılmış. İşte iskâna açıldığı zaman da bu Nişantaşı’nı dikmişler. Taşın üze­rinde şöyle yazıyor: ’Abdülmecit’in karşılıksız iyilikse­verliğinin eseri olan yeni Teşvikiye Mahallesi’’

 

İskâna açıldıktan sonra yapılan ilk bina da Teşvikiye Camii ve ardından Harbiye karakolu oluyor. Hatta Teşvikiye semtinin ismi de buradan geliyor, insanları bu bölgede yerleşmeye teşvik etmekten. Bir rivayete göre Teşvikiye Camii ilk bina olarak anılıyor. Onun da öyküsü şöyle: Padişah atış talimleri sırasında hem namaz kılıp hem de dinlenmesi için şimdiki Teşvikiye Camiinin bulunduğu yere bir ahşap mescit yaptırıyor. Daha sonra ise burası bugünkü Teşvikiye Camii oluyor.

Dördüncü taş Teşvikiye Caddesi ile Valikonağı Cadde­sinin kesiştiği yerde. Yani tam Nişantaşı’nın göbeğinde. Padişah Abdülmecit zamanında yani 1853-1854’de dikilmiş.

Beşinci taş ise Ihlamur yolu Caddesi üzerinde Çınar apartmanının bahçesinde bulunuyor. Tarihi belli değil.

Nişantaşı 1860-1870 yılları arasında çeşitli konak­ların yapıldığı bir semt oluyor. 1910 yılından itibaren de apartmanlar yapılıyor. Nişantaşı yerleşim için o dönemde de çok cazip bir semt oluyor. Nedeni de şu: sarayın önce Dolmabahçe daha sonra da Yıldız’a taşın­ması ile gerek hanedan mensupları, gerekse yüksek devlet görevlileri bu bölgede oturmaya başlıyorlar. Bir diğer popülaritesi de Pera’ya (yani Beyoğlu’na) yakın oluşudur.

1930 yılından itibaren ise bölgede artık apartmanlar hızla artmaya başlamıştır. 1970 yılında ise özellikle İstiklal Caddesindeki dükkânların cazibesini yitirmesi ile ünlü mağazaların birer birer Nişantaşı’nda açılma­ları sonunda bölgenin dokusu tamamen değişmiştir. Özellikle 1970’li yıllara kadar Valikonağı Caddesinin sonu ile Fulya Mahallesi ve Topağacı tamamen kırsal bir görünümde idi. Günümüzde oldukça kalabalık bir alışveriş merkezi hem de önemli bir yerleşim yeri ola­rak cazibesini koruyor. Son birkaç yıldır çoğalan kafe ve lokantaları ile de oldukça çekici bir yer durumunda.

 

Semtteki en ilginç ve etkileyici yapılardan bence en önemlisi bugün hala dimdik duran Maçka Palas’tır. 1922 yılında ve İtalyan elçiliğinde çalışanlara kiralan­mak düşüncesi ile yaptırılmış bir yapı imiş. Ancak İtal­yan elçiliğinin Ankara’ya taşınması ile bu plan gerçek­leşememiş. İtalyan elçilik binası ise bugünkü Maçka Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi olarak bilinen bina.

 

 

 

Maçka Palas, 8 katlı bir bina ve önemli kişilere ev sahipliği yapmış. Ünlü roman yazarı Kerime Nadir, şair Abdülhak Hamid Tarhan, üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar, sporcu Turgay Şeren, İstiklal Marşı’nın bestecisi Zeki Üngör gibi. Şu anda binada Armani ve Gucci mağazaları yer alıyor.

1990 yılında Maçka Palas’ın yanında oldukça modern bir yapı olan Reasürans binası yapıldı.

Ve son söz; Danimarkalı ünlü filozof Kirkegaard’ın çok sevdiğim bir sözü vardır: “Hayat geriye bakarak anlaşı­lır, ancak ileriye bakarak yaşanır.” Bir Nişantaşılı olarak şuna inanıyorum, Nişantaşı’nı geçmişe, anılarıma ve yaşadıklarıma bakarak anlamaya çalışıyorum. Ancak ileriye bakarak da yaşamak istiyorum. Burası benim semtim. Keyifli, cıvıl cıvıl, renkli, kimlikli ve kişilik­li. Dimdik ve yılların tarihini hala günümüze kadar taşımaya çalışan yaşlı ancak hiç de yorgun olmayan bir semt.

 

 

Nişan taşlarına her baktığımda hep düşünürüm ve an­lamaya çalışırım, kim bilir burada ne yarışlar yaşandı, ne sevinçler, üzüntüler ve beklentiler oldu. Sanki her nişan taşı o geçmişe tanıklık etmiş olmanın, o günleri görmenin onurunu taşıyor gibi hala dimdik ayakta. Belki de geçmişteki o yarışların yeniden yapılacağı o coşkulu günleri hayal ediyor. Olamaz mı?

Nişantaşı’na bir kahve ya da çay içmek için bile olsa mutlaka gelin, hem tarihe uzanmış olursunuz hem de bu güzelim semtin hareketliliği içinde belki de kaybolursunuz.

Önerdiklerimiz

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği