Thumbnail
  • 06.05.2025

Yazar : Dr. Handan DİKER

Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi

handan.diker@uted.org

Brüksel, Avrupa Birliği ve NATO gibi birçok önemli kuruluşa ev sahipliği yaptığından, Avrupa’nın ve Avrupa Birliği’nin başkenti olarak adlandırılıyor. Sanatın ve mimarlığın da geliştiği bu güzelim Avrupa kenti, aynı zamanda şehrin tam meydanındaki Grand Place ile farklı yüzyıllara ait farklı mimari tarzları yansıtan atmosferi ile UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almaktadır. Ayrıca ekonomik açıdan da Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu gibi ekonomik toplulukların da merkezi buradadır. Öte yandan Brüksel, Belçika’da bulunan 3 federal bölgeden biri olan Brüksel Bölgesi'nin de başkentidir.

 Brüksel, günümüzden birkaç yüzyıl önce o bölgede bulunan bataklığın kurutulması ile ortaya çıkmış bir şehirdir. Zaten sözcük anlamı da ‘bataklığın içinde bulunan yerleşim yeri’ demektir.

 Brüksel’in kalbi, büyük meydanda yani Grand Place’dedir. 15’inci yüzyıldan kalma belediye binası ve yine aynı yüzyılda inşa edilmiş olan 15 İşçi Lobi Binası da burada bulunmaktadır.

 Barok, gotik ve 17’nci yüzyıl Fransız mimarisinin tarihi örneklerinin olduğu meydanda ayrıca Karl Marx ve Victor Hugo gibi ünlülerin evleri de bulunuyor. Dünyanın en güzel meydanı olarak adlandırılıyor.

 Yan yana dizili ve altın işlemeli binaların çevrelediği bu alan, 15 bin metrekarelik bir meydan. Burası meydan değil de adeta bir açık hava müzesi.

 Grand Place’in tarihi 12’nci yüzyıla dayanıyor. Burası aslında o dönemde bir gıda pazarı olarak inşa edilmiş. Adı da o nedenle ‘Büyük Pazar’ anlamına geliyor. 1695 yılında meydan, Fransa Kralı 14’üncü Louis’in birlikleri tarafından bombalanmış, sonra da tamamen yeniden inşa edilmiştir.

 Günde yaklaşık 30 bin civarı kişinin meydanı ziyaret ettiği biliniyor.

 Karl Marx, 1845-1848 yılları arasında Brüksel’de yaşamıştır. Grand Place’deki 10 numaralı binada bulunmuştur. 1848’de yayınladığı Komünist Manifesto’yu burada yazdığına inanılıyor. Bu mekân halen restoran olarak kullanılıyor. ‘Kuğu Evi’ olarak bilinen mekânda kapıda “Marx’ın Evi” yazıyor.

 Yine meydanda bulunan 26 numaralı ‘Güvercin Evi’ ise 1852’de Fransız yazar Victor Hugo’nun kaldığı mekândır. Hugo’nun, Napolyon’u eleştirdiği ‘Küçük Napolyon’ isimli eserini burada yazdığı biliniyor.

 Günümüzde ünlü çikolatacı Neuhaus’un şubesi olarak kullanılıyor. Âmâ duvarda ‘Victor Hugo’nun Evi’ yazıyor.

 Yine meydanda ‘Brüksel Belediyesi’ olarak kullanılan Town Hall’ın ilk bakışta dikkati çeken özelliği simetrik olamayan yapısı oluyor. Asimetrik olma nedeni ise yapımının 1402-1455 yıllarında farklı aşamalarda tamamlanması gösterilir. Aslında mimarının hatasını anlayarak, binadan atladığına dair bir de efsane vardır.

Belediye binasının tam karşısında da Brüksel Şehir Müzesi bulunuyor. Burası 13’üncü yüzyılda yapılmış olup ekmek satmak amacıyla inşa edilmiştir. O nedenle, ‘Ekmek Evi’ olarak adlandırılıyor. Öte yandan bina dönemin kralı tarafından saray olarak da kullanıldığından ‘Kralın Evi’ olarak da biliniyor.

 Meydanda yer alan binaların ön cephelerinde yer alan heykeller de oldukça ünlü. Meydan, sık sık kültürel aktivitelere ev sahipliği yapıyor. Bunlardan en ünlüsü de meydanın çiçekten halı ile kaplandığı ve 2 yılda bir yapılan etkinlik.

 Diğer önemli yerlere gelince, örneğin Brüksel’i tepeden izleyeceğiniz ünlü bir mekân olan ‘Sanat Tepesi’ sayılabilir. Burada ‘Coudenberg Sarayı’ yer alıyor. Bölgenin soylularının konakladığı bir yer burası.

 Gelelim müzelere: Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi, Müzik Enstrümanları Müzesi, Savaş Müzesi, Kostüm ve Dantel Müzesi kentin en önemli müzeleri arasında sayılabilir.

Bu arada 1958 Brüksel Dünya Fuarı için inşa edilen Atomium’a da değinmeden edemeyeceğim. Birbirine bağlı paslanmaz çelik kürelerden oluşan bir yapı burası. İçinde bulunduğu bölge ‘Heykel Vadisi’ olarak adlandırılıyor. Gerçek boyutundan 165 kat büyütülmüş bir atom heykeli bu.

 Brüksel’le özdeşleşmiş bir de ‘İşeyen Çocuk’ heykeli (Manneken Pis) bulunuyor. Heykelin hikâyesi ise şöyle: Savaş sırasında şehre yerleştirilen bombayı işeyerek etkisiz hâle getiren çocuğun heykeli.

 Brüksel demek, bence çikolatanın anavatanı demek. Tarihsel bir sürece dayalı bir şöhreti var bu çikolatanın. Sömürge çağında Belçika’ya düşen pay, elmas ve kakao olmuştur. Elmasta Antwerp, çikolata üretiminde ise Brüksel dünya lideri olmuştur. Kentte 200 yıllık birçok işletme var ve çoğu elle üretim yapıyor. Öte yandan waffle ve beze de çok lezzetli ürünler. Brüksel, değişik ve çok çeşitli biraları ile de ünlü bir yer; bu lezzetleri tatmadan dönmeyin derim.

Brüksel, görülmesi gereken en tarihi, en renkli ve belki de en çok restorana sahip bir Avrupa başkenti. Mutlaka gidin, inanın çok etkileneceksiniz.

Önerdiklerimiz

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği